TBMM’nin 28. dönemi dünkü yemin töreni ile resmen başlamış oldu. Yemin törenleri tüm yurtta ilgiyle izlenir. Bazen renkli görüntülere de sahne olur.
Yemin törenleri nasıl başlamış, ne kadar yemine uyuluyor “Yalandan kim ölmüş mü?” desek diye geçiyor içimden. Bazı bağnazların bana kızacağını duyar gibiyim.
Bir dinle, neden öyle dedim, İlyas Salman’ın, Şener Şen’e söz hakkı verdiği kadar söz hakkı ver; “Sor hele neden öyle dedim?”
Osmanlı’da Meclis-i Mebusun’a seçilenler hem “Zat-ı şahaneleri padişahına” hem de “vatana sadakat” üzerine yemin ediyorlardı. Sonuçta ikisine de ihanet ettiler.
Mustafa Kemal bunların yalan yere yemin etmekten çekinmeyeceğini bildiği için, örneğin; 23 Nisan 1920’de yemin edilmiyor. Türkiye’nin ilk anayasası Teşkilat-ı Esasiye’de de yemin yok. Sayın Yılmaz Özdil’in Yemin başlıklı yazısından aldığımız bilgilere göre; ilk yemin fikrini 1924’te Bilecik Mebusu Fikret Bey ortaya atıyor. “Yemin etmeden olmuyor, illa yemin etmemiz lazım” diyor başka bir şey demiyor. Hassas konu böylece 1924 anayasasına yemin ekleniyor.
“Cumhuriyet esaslarına sadakatten ayrılmayacağıma vallahi” diye devam eden yeminden 1928 de “vallahi” sözcüğü çıkarılıp yerine “Namusum üzerine söz veririm” geliyor. 1961’de biraz daha uzatılarak “Bağımsızlık, bütünlük, laiklik” üzerine namus sözü veriliyor. 1982’de ise daha da uzatılıyor. “Atatürk devrimleri, hukuk, anayasa sadakat, toplumun huzuru, toplumun refahı, insan hakları ve milli dayanışma” üzerine yemin ediliyor. “Namus” sözü az bulunup “Namus ve şeref” eklenerek ant içiliyor. Yemin Türk milletine edildiğinden “Türk Milleti önünde” sözcüğü de ekleniyor.
Şimdi asıl konuya gelelim; Yemin olayının mucidi Bilecik Mebusu Fikret Bey demiştik. Fikret Bey kim?
1924’te Denizcilik Bakanlığı kuruluyor. Başbakan Fethi Bey, Osmaniye Mebusu İhsan Beyi bakan olarak atıyor. İhsan Bey’in ilk işi Yavuz Zırhlısının onarım ihalesini Fransızlara veriyor. İhsan Bey; “Vallahi diye yemin etmemiz gerekir” diyen Fikret Bey’le el altından bir şirket kuruyorlar. Devlet adına ihaleyi verdikleri Fransız şirketinden rüşvet aldıkları ortaya çıkıyor! Meclis soruşturması açılıyor. “İlla da yemin etmek gerekir” diyen Yeminin mucidi Fikret Bey başlıyor bülbüller gibi ötmeye. “2 milyon liralık ihaleden 210 bin lira rüşvet aldıklarını, bakan İhsan Bey 100 bin lira ile aslan payını alırken, kendisinin 55 bin lira aldığını, kalanını da diğer bürokratlara dağıttıklarını” itiraf ediyor.
Yüce divanda yargılanıyorlar. İhsan Bey 2 yıl, Fikret Bey 4 ay ceza alıyor. Siyaset tarihimize “Yavuz-havuz davası” olarak geçiyor. “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” buradan gelmiş olmalı. Yeminin mucidi “İhale rüşvet havuzunun da” mucidi idi. Günümüzdeki hırsızlık ve yolsuzlukların temeli teyyyy o günlerden geliyor.
Değerli okuyucu, iki paragraf daha okuma sabrınızı diliyorum, zira “turpun büyüğü heybede”
Fikret Beyin tam adı ne biliyor musunuz? Takiyettin Fikret, laik düzene geçince Takiyettin’i sildirip, Tokkattin Fikret olarak düzeltiyor. “Yavuz-Havuz” davasında rüşvet alıp milleti tokatladığı ortaya çıkınca, Tokkattin’i de değiştirip ne yapıyor? Sıkı durun; “Onuralp” soyadını alıyor. Haliyle “Onur’lu” oluyor.
Bakan İhsan Bey’e soruyorlar; “Koskoca bakan olmuşsun, utanmıyor musun yolsuzluk yapmaya?”
Bakan yüzü kızarmadan pişkin pişkin sırıtarak; “Demokrasi zenginlik demiyor muydunuz, zenginleştik işte” diyor!
“Yeminsiz olmuyor” diye bu yemini, ilk milletin başına saran Fikret Bey ilk yolsuzluğun da mucidi oluyor.
Yeminle başladık duayla bitirelim; “Allah’ım sen bizi yeminli yolsuzlardan koru, ya rabbim, amiiiiin amin!!!”