Tarihte çok büyük ve utanç verici zulümlere şahitlik eden yerler vardır.
Bu yerler en derin acıların utancını sonsuza kadar yüreğinde taşır. 2005 yılında Çekya’nın başkenti Prag’da gittiğim Terezin Nazi kampında, gördüğüm manzaralar kanımı dondurdu. Soğuk soğuk terlemeye ve titremeye başladım. ”İnsanlar nasıl bu kadar acımasız, nasıl bu kadar vahşi, nasıl bu kadar zalim olabilir?” diyerek insanoğlunu sorguladım.
Nazi kamplarında korkunç acıları yaşayan Almanya’da bir lise müdürü, her öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş:
“Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar…
Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden isteğim şudur. Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın.
Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin.
Okuma, yazma, matematik çocuklarınızın daha fazla iyi insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.”
UZAYAN KOL BİZDEN OLSUN
Eğitim ve öğretime çok önem veren ÇEKVA (Çorum Eğitim ve Kültür Vakfı) Onursal Başkanı sevgili hocamız Prof. Dr. Ahmet Samsunlu, Çorum’lu bir arkadaşımız yüksek bir göreve atanınca “Uzayan kol bizden olsun” diyerek memnuniyetini ifade ederdi.
Geçenlerde bir gazetede, İstanbul Anadolu yakasında yeni yapılan Havaalanı işletmesi (IGA) İcra Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kadri Samsunlu adını görünce Ahmet hocamı telefonla arayarak, “Hocam Kadri Samsunlu kimdir?” diye sordum.
“ Oğlum olur, Mehmet’ciğim” dedi. Havaalanı işletmesinde çalışan 36 bin kişinin patronu olan sevgili hemşehrimiz Kadri Samsunlu, Boğaziçi Üniversitesinde İşletme okumuş ve Amerika’da master yapmış. “Uzayan kolun bizden olmasına çok sevindim Ahmet hocam” diyerek, hocamı kutladım.
KÜRESEL ISINMA
Yıllardır küresel ısınma uyarılarını dikkate almayan dünya, şimdi tabii afetler halinde sonuçlarını yaşamaya başladı. Su baskınları, fırtına, tayfun, bol yıldırımlı ve gök gürültülü “Tropik havalar” hayatımızı alt üst etmeye başladı.
Sıradaki tehlike susuzluk, hatta açlık… Öyle anlaşılıyor ki, insanoğlu cehaletle çoğalmayı ve konforlu yaşamı bırakmadıkça daha beter afetlerle karşılaşacak.
İstanbul’da yaşayan 16 milyon insanın nefesi, cadde ve sokaklarda hamam böceği misali dolaşan yaklaşık 4 milyon aracın çıkardığı karbon gazları atmosferde zehir solumamıza neden olduğu için herkes bir şekilde kanser oluyor. .
Bağışıklık sistemimiz ne kadar dayanabilirse o kadar yaşayacağız.
BİRAZ DA GÜLELİM / BAADDİN FIKRALARI
1—Oğul, “Bakayım her şeyimi çantaya koymuş muyum?” Notebook’umu, Ipad’imi, MP 3’mü, USB’mi (bellek) ve cep telefonumu… “Sahi baba, lisede iken siz ne kullanıyordunuz ? “Baba, “Aklımızı”
2—Para ile saadet olmazmış. “Aşkım sinemaya gidelim.” “Aşkım yemek yiyelim” “Aşkım bir şeyler içelim.” Hepsini devlet karşılıyor sanki!
3—İnsan beyni değirmen taşına benzer. İçine yeni bir şeyler atmazsanız kendi kendini öğütür. (İbn-i Haldun)
4—Bir kadının içi güzel olsun. Gerisini kozmetik sanayi halleder.
5—Bakkala diye çıkıp akşama kadar sokaklarda oynayan çocuklardık biz. Akşam hem yemeğimizi yerdik, hem de dayağımızı. Özledim lan o günleri!
6—Fazla kurcalamayın hayatı: “İyilik varsa yüreğinizde, huzur varsa içinizde , ocağınız tütüyorsa evinizde, sağlığınız da yerindeyse, yaşayın gitsin işte…
26 Eylül 2018