Halk TV sorumlularına karşı başlatılan “göz korkutma operasyonu” ister mevcut yasa ve anayasaya göre ele alınsın, ister basın özgürlüğü açısından yorumlansın, tüm yönleriyle akıl dışı bir uygulama ve içler acısı bir eylem…
Ben 64 yıllık meslek yaşamımda (50 yıl aktif-14 yıl yarı aktif) bir çok olay yaşadım.
Böylesine açıkça rastlamadım.
Bu yargılamada anlayamadığım, neden “gözaltı” başlatılır?
Hukukçu değilim ama geçmişten örnek vereyim.
Nasılsa geçmişteki “basın yasaları” ve yargılama usulleri hala yürürlükte…
1974 Kıbrıs Harekâtı sırasında Hürriyet Haber Ajansı’nın Ankara sorumlusuyum. Bir boşluk nedeniyle de HHA’nın Genel Müdür Yardımcılığı da uhdemde.
Tam sorumluyum yani…
Kıbrıs çıkarması sırasında Hürriyet Gazetesi birinci sayfadan haberi her yönü ile işlemiş, birliklerimizin nasıl-nereden hareket ettiklerini şemaları ve grafiklerle halka duyurmuştu…
Tabii savaş başarı ile başarıldıktan sonra, Hürriyet yönetimine askeri savcılıktan bir yazı gelir…
Diğer ulusal gazetelerin bazılarına da…
İddia şudur: “Savaş öncesi bir yayında askeri birliklerin harekat planlarını ifşa etmek suçundan….” Gazetenizin bu haberinden sorumlu kişisi hakkında açılan davaya şu gün ve saatte….”
Yani, beni yargılamaya davet etmişler.
Haberim bile yok.
Birkaç gün sonra rahmetli Prof. Dr. Çetin Özek’in sekreterinden bir telefon geldi: Durumu anlattı ve “Hocama sadece vekalet vereceksiniz, bu yeterli. Istanbul’a gelmenize şimdilik gerek yok” dedi…
Hürriyet’in tanınmış avukatı Çetin Hoca’ya vekaleti verdik…
Aradan oldukça uzun bir süre geçti..
Hiç bir haber yok…
Türkiye Büyük Millet Meclis’ine gitmem gerektiği bir gün, arkadaşlar beni öğle yemeğine götürdüler.
Son derece ucuz olan TBMM lokantasını aslında özlediğimi anladım.
Gittik birkaç dakika sonra masamıza Milliyet’in köşe yazarı rahmetli dost ve arkadaşım Teoman Erel geldi:
“Oğlum, sen ne kadar rahatsın yaw.. Dün İstanbul’da Kıbrıs konusunda gazeteciler idamla yargılanıyorlardı, sen ise orada yoktun ve burada rahat rahat nasıl yemek yiyorsun” dedi..
İnanın çok şaşırdım ama korkmadım açıkçası…
Çetin Hoca gibi bir hukuk adamımız vardı..
Burada önemli olan Askeri Savcılığın benim duruşmada “hazır edilmemi” istememiş olması.
Gözaltı yok… Tutuklama yok…
Sivil yargı olsa anlarım da, askeri savcılığın bile, bir gazetecinin kaçmayacağını kabullenmesi bana çok anlamlı gelmişti.
Yeni bir paragrafa geçmeden ekleyeyim.
Kıbrıs Çıkarması davasında yargılanan tüm arkadaşlarla birlikte beraat ettik.
Şimdi ise en taze örnek:
Halk TV davası…
İddia (isnad) edilen suçla uzaktan yakından ilgisi olmayan gazeteci arkadaşlarımızı, nerede bulmuşlarsa, oradan derdest edip adliyeye sevk etmek bana çok ama çok garip geldi.
Ne oldu?
Sonuçta yayınlanan bir haber yüzünden gözaltında tutulan 4 kardeşimiz serbest bırakıldı.
Üstelik “adli kontrol” şartı bile gereksizken…
(devam edecek)