30 Ağustos Zafer Bayramı ile ilgili Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan Cuma Hutbesinde Atatürk'ün adının anılmaması bizleri üzmüştür.
Hutbede, Zafer’in, vatanımızın, bağımsızlığımızın sembolü olduğundan bahsediliyor, fakat bu bağımsızlığımızın kimler tarafından ve nasıl kazanıldığından hiç bahsedilmiyor.
Her türlü imkânsızlığa rağmen imanımızdan -ve bahsetmeyi unuttuğunuz vatan sevgimizden- aldığımız güç ile, birlik ve beraberlikten aldığımız kuvvetle zaferi kazandık. İzzet ve onurumuzu koruduk, istiklal ve istikbalimize sahip çıktık elhamdülillah diyorsunuz. Fakat bize bu zaferi kazandıran, minarelerimizden ezanların okunmasını, camilerimizde serbestçe ibadetlerimizi yapmamızı sağlayan, bu vatanda hür ve onurlu bir şekilde yaşamamızı sağlayan başkomutandan hiç bahsetmemek kadirbilmezlik ve vefasızlık değil mi?
Hutbede bahsedildiği gibi gerçekten devletimizin daha doğrusu vatanımızın bütünlüğü, bekası ve milletin selameti için gerçekten sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Aramıza fitne ve fesat tohumları ekmek isteyenlere karşı uyanık olmalıyız ve kardeşliğimizden asla ödün vermemeliyiz diyorsunuz. Çok doğru ve güzel sözler, fakat bize bunları kimler sağlayacak? En başta yöneticilerimiz ve din adamlarımız değil mi? Din adamlarımız İslam’ın sevgi, saygı ve hoşgörü dini olduğunu topluma iyi anlatabiliyorlar mı? Camilerimize siyasetin hiç girmemesi gerekmiyor mu? Maalesef camilerimizde siyaset yapılması insanları dinden soğutuyor. Camilerimizde cemaatin azalması bunun çok önemli bir kanıtı değil mi?
Bu konuda merhum Süleyman Demirel'in önemli bir sözü vardır. "Camiye siyaset girerse ibadet kalmaz, adliyeye siyaset girerse adalet kalmaz" demiştir.
Hiç bir ülkede bizdeki gibi ülkenin kurucularına saygısızlık yapılmaz. Atatürk düşmanlığının milli birliğimize ve beraberliğimize onarılmaz zararlar verdiğini ne zaman fark edeceksiniz?
Bilge lider Aliye İzzetbegoviç'in şu sözü bizler için de bir uyarı olmalı:
"İki şeyden nefret ederim. Dindar cahilden ve imansız alimden".
Türkiye’nin 3'üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın "Atatürk'ü sevmek ibadettir" sözü tarihe geçmiştir. Celâl Bayar, Kurtuluş Savaşı kahramanıdır ve Atatürk'ü en yakından tanıyan devlet adamlarımızdan biridir.
Celâl Bayar bu sözü 1985 yılında Çiftehavuzlar'daki evinde yaptığı bir röportaj sırasında gazeteci Rahmi Turan'a söylemiştir.
Ayrıca "Atatürk olmasa, biz bu gün yoktuk" demiştir. Devamında da Atatürk'ü sevmek, aynı zamanda insanları, doğayı, uygarlığı ve çağdaş yaşamı sevmektir. Böyle bir lider Türk ulusu bir şans olmanın ötesinde Allah'ın bir nimetidir demiştir.
Merhum Turgut Özal'ın da bu konuda önemli bir itirafı vardır. Özal "ben Nutuk'u okuyuncaya kadar Atatürk'ü hiç tanımıyormuşum. Nutuk'u okuyunca Atatürk'ün büyüklüğünü, dehasını ve yüksek vatanseverliğini anladım" demiştir.
Bu gün bu vefasızlığı yapanlar; Amasya Müftüsü Abdurrahman Kamil Efendi'nin, Ankara Müftüsü Börekçi Zade Rıfat Efendi'nin, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi'nin ve Maraş kahramanı Sütçü İmam'ın kemiklerini sızlattıklarının farkındalar mı acaba?
Bu nedenlerle Atatürk ve arkadaşlarını daima rahmet, minnet, saygı ve şükranla anmalıyız.