24 Ocak, unutulmayan iki olay hatırlatır.
Biri, ülke ekonomisini ve siyasal iradeyi Batı’ya teslim eden 24 Ocak kararlarıdır, Diğeri, ünlü yazar ve gazeteci Uğur Mumcu cinayetidir.
Bu nedenle, ülke ekonomisini Batıya teslim ederken ülke siyasetinin de teslim edilmesini hazırlayan 24 Ocak 1980 kararlarını ve onun yarattığı ekonomik ve siyasal sonuçlarını bir hatırlamak gerekti.
***
Peki, nedir 24 Ocak kararları?
TürkiyeNeo-liberalizm olarak bilinen ticarileştirme, serbestleşme, özelleştirme ve her şeyi metalaştırma politikasıdır 24 Ocak Kararları.
Türkiye ekonomisi için bir milat olmuştur. Liberal ekonomiye geçiş ve Küresel ekonomiye entegrasyon için bir kırılma noktasıdır.
Mimarı Turgut Özal'dır. Siyasi irade Demirel hükümetidir. Arkadaki derin irade küresel güçler ve onun fînans kurumları olan İMF ve Dünya Bankası'dır; ülke içinde ise bu kurumların Türkiye'deki temsilcisi olan TÜSİAD'dır.
Bu kararlara, yurtsever güçler itiraz ederken büyük sermaye özellikle evet demiştir.
***
Amaç:
-Türkiye ekonomisinin uluslararası piyasalara entegrasyonudur.
-Özelleştirmelerin önünün açılmasıdır.
-Kâr transferlerinde kolaylıktır.
-Ekonominin dışa açılmasıdır.
-İşçi ücretlerinin düşürülmesidir.
-Tarımın baskılanmasıdır.
-KİT'lerin tasfiyesidir.
-Ve de özellikle ülke kaynaklarının yabancı sermayeye açılmasıdır.
Yani özet olarak, “devletçi ekonomi” ve milli politikaların tasfiye edilmesidir.
***
Nitekim öyle de olmuştur.
-Milli kaynaklar satılmıştır.
-Sıcak para dolaşım alanları (banka, sigorta, borsa) yabancı sermayenin kontrolüne girmiştir.
-Tarım ürünleri, tohumuna kadar yabancı kontrolüne geçmiştir.
Özet olarak ülke ekonomisi küresel sermayeye teslim edilmiş, ülkede kontrolsüz bir kapitalizmin kapısı açılmıştır.
Ve de ülke, bir tüketim toplumuna dönüştürülmüştür.
***
Elbette o gün 24 Ocak kararlarını hayata geçirmek kolay değildi.
İşçi sınıfı kontrol altına alınmalıydı.
Toplumsal muhalefet, yurtsever tepkiler söndürülmeli ya da sindirilmeliydi.
Toplum, itiraz etmeyecek ölçüde susturulmalıydı.
Yani ülke ekonomisinin Batılı küresel sermayeye teslim edilmesi, piyasa ekonomisine gerekli entegrasyonun sağlanması için “dikensiz bir gül bahçesi” yaratılmalı idi.
12 Eylül darbesinin asıl amacı işte bu idi.
Gerekçe olarak “ülkede sürüp giden terörü önlemek, akan kanı durdurmak” gösterilmişti ama asıl amaç, “dikensiz bir gül bahçesi” yaratmaktı.
***
Ve de öyle olmuştu:
Darağaçları kurulmuştu. “Bir sağdan bir soldan” diyerek idamlar yapılmıştı. Direnecek kesimler susturulmuştu. Ülke açık ve kapalı bir cezaevine dönüştürülmüştü.
Yani ülkede, postal baskısıyla 24 Ocak 1980 kararlarına askeri elbise giydirilmişti. Elbette normal “demokratik koşullarda” bu programın uygulanma imkânı olamayacağından “Askeri darbe” gerekmişti. 12 Eylül sonrasının siyasal ortamı, liderler ve siyasal partiler de buna göre dizayn edilmişti.
***
Diyebiliriz ki:
Bugünkü Türkiye'nin siyasal, sosyal ve ekonomik yapısının temelleri o gün “24 Ocak Kararları” ve bu kararların uygulanma sürecinde atılmıştır.
O günün koşullarına göre hazırlanmış ve tam 42 yıldır uygulanan bir darbe anayasasını, değiştirecek cesareti bulamayan siyasal iradenin temeli o gün atılmıştır.
Ve bugün:
O gün, 24 Ocak kararlarıyla kurucu damarlarından uzaklaştırılmış Türkiye'yi, küresel sermayeye büyük ölçüde entegre eden küresel güç, Türkiye'yi de içine alabilecek ölçüde tüm bölgeyi yeniden dizayn etmek istemektedir.
Gazze’deki yapılan soykırım, tüm bölge ülkelerinde patlayan bombalar, saldırılar bunun bir işareti olmaktadır.
İşte bu fotoğraf görülmelidir. Milli bir duruş, buna göre şekillenmelidir.
Ve de yerel seçimlerin yaklaşmasıyla yükselen siyasal heyecan, böyle bir duruşu tetiklemelidir.