TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ – I

Abone Ol

Önerilen ve tartışılmış gibi gösterilip yeterince tartışılmadan ‘biz yaptık oldu, uymak ve uygulamak zorundasınız’ dayatmasıyla ‘Maarif Vekaleti’ (!) tarafından 2024-25 öğrenim döneminde uygulanacağı bildirilen eğitim içeriği geniş bir eleştirel niteliğe sahiptir.

Öne sürüldüğü ve kabul edildiği günden beri demokratik, laik, bilimsel eğitim isteyen toplum kesimlerinin, muhalefetin, öğretmenlerin, eğitimcilerin ve öğretim üyelerinin gündemi olmuş ve olmaya devam etmektedir. Uygulanacağı bildirilen eğitim içeriğine düzenin sıkı savunuru olan TÜSİAD gibi düzen kurumlarından bile yakınmalar duyuluyor.

Adından da anlaşılacağı gibi ne kadar ‘yeni Müfredat İçeriği’ olduğunu ele alacağım.

Öncelikle yasaların, tüzüklerin ve yönetmeliklerin dili üzerinde durmak istiyorum.

Yapılan tüm çalışmaların dili çocuklarımızın ve tüm toplumun anlayacağı dil olmalıdır. Kullanılmayan, anlaşılması için sözlüklere başvurulması gereken bir tüzük veya yönetmelik maddesi uygulamada karmaşaya neden olur. Atalarımızın, mezar/gömüt taşlarında yazılanları okuyamıyoruz diye gözyaşı döktürülüp Osmanlıca dil dersleri istedikleri günler aklımızda. Açılan kurslara katılım olmadığı için kapandığı haberlerini aldık. Arapça ve Farsça dil özelliklerinden toplanan bir yapay dil olarak yazıldı, ancak başta Türk Ulusu olmak üzere Osmanlı tebaası olan hiçbir ulus günlük yaşamda kullanmadı.

Dil canlı, sürekli kendini yenileyen, geliştiren ve duymak istemeyen kulaklara bile giren ve dillerinden atamayacağı kadar yerleşen, kendini benimseten en etkili iletişim aracıdır. Dilbilim kendi "dilçatı" kurallarını içerdiği kadar her ulusun gelişim sürecinde ortaya çıkan tüm yenilikleri, yeni gelişmelere denk gelen yeni sözcük ve kavramları içerir. Değil on sene on gün önce bile bilinmeyen bir olgunun ortaya çıkması, bir buluşun gerçekleştirilmesi dahi gelişmenin ne kadar güncel ve kaçınılmaz olduğunun göstergesidir. Birkaç yıl öncesine dek ‘online’ diye adlandırdığımız internet ağı iletişim sözcüğüne denk gelen ‘çevrimiçi’ sözcüğünü pek çok yazarımızın, ellerinden cep telefonlarını düşürmeyen gençlerimizin, hatta dilbilimin gelişmesine karşı olan çevrelerin istemeseler de kullanıyor olmaları sevindiricidir. Dilbilimin yadsınamaz yasalarının işlediğinin göstergesidir. Bilimde ve teknolojide çağdaş gelişmelere koşut olarak dil de gelişecek, dilimize kökler ve eklerle yeni sözcükler kazandırılacaktır. Bu gelişme durdurulamaz.

Bu gelişmeyle birlikte ülkemizde konuşulan tüm diller canlı tutulmalı ve anadiliyle eğitim talebi olan kesimlere olumlu yaklaşılmalıdır. Ülkemizin bir halklar mozaiği olduğu, Türkçe dışında konuşulan dillerin de var olduğu gerçeği bilinmelidir. En yaygın konuşulan ikinci dil Kürtçe'dir. Kürt yurttaşların talebi dikkate alınmalıdır. Böylesi bir gelişme toplumsal barışın ilk adımı olarak da düşünülebilir. Başlangıç olarak dil enstitüleri kurulabilir, üniversitelerin dil bölümlerinde birer kürsü ile yaşama geçirilebilir. Ortaya çıkacak kurumların yaşayıp yaşamayacağını zaman gösterecektir. Yaşarsa ülkemiz insanlarının dil zenginliği olarak yer alacaktır.

Öz-Türkçe eğiliminin yeni yeni başladığı dönemlerde Arapça, Farsça ve batı dillerinden dilimize geçen sözcüklerin yerine eski Türk Dil Kurumu’nun önerdiği birçok sözcüğü kullanmayı benimsemeyen basın çevresi ve köşe yazarları dahi süreç içerisinde önerilen sözcükleri kullanmaktan kendilerini alamamışlardır. 12 Eylül cuntası döneminde, Dil Kurumu’nun önerdiği uzunca bir liste bile yayımlanmış ve devlet dairelerinde kullanılması yasaklanmıştı. Dünyanın en gülünç yasaklarından biriydi. Askeri cuntalardan anlaşılır yasalar beklenemezdi. Kitleler yasaklanan sözcükleri kullanmamaya özen göstermeye başlamışlardı. Bunun nedeni cuntanın baskıcı uygulamalarıydı. Korku ve yaşatılan işkenceli dehşet uygulamaları öylesine geniş çaplıydı ki insanlar en yakınlarından bile kuşkulanır olmuşlardı. Cunta yerini sözde parlamenter düzene bıraktığında yasak kendiliğinden delinmişti ve önerilen sözcükler gazetelerde ve yeni basılan kitaplarda kullanılır olmaya başlamıştı. Sözde parlamenter düzen diyorum, çünkü bizim gibi ekonomik ve siyasal açıdan kuşatılmış olan ülkelerde siyasetin yasaklanması temel olarak yükselen toplumsal bilinçlenmeyi ve iktidardan daha geniş ekonomik ve demokratik hak taleplerini ortadan kaldırmayı hedefler.

Yazımıza konu olan eğitim içeriğinin duyurulan amacı aşağıdaki sözcüklerle açıklanıyor:

“Yeni müfredat, özgün bir eğitim felsefesi içeriyor. Yeni model ile milli bilince sahip, ahlaklı, erdemli, milleti ve insanlık için faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş, beden, zihin, kalp ve ruh bütünlüğüne sahip bilge nesiller hedefleniyor.” (Alıntı)

Bilim, sanat, matematik, müzik, spor, çağdaşlık, laiklik sözcükleri yok bu paragrafta. ‘Eğitim felsefesi’ derken de okul öncesinden başlamak üzere tüm eğitim düzeylerinde uygulamaya sokulan ‘siyasal İslamcı’ eğitim felsefesi kastediliyor.

Not: 'Dilçatı' dilbilgisi sözcüğü yerine önermemdir. Dilbilgisi sonradan edinilen anlamı da içerir, oysa çatı tamamı kapsayıcıdır. Dilçatı dediğimizde dilin bütün özellikleri anlaşılır, çatı çok kapsayıcıdır, bir evin tamamını kapsadığı gibi. Dil üzerine yazılarımda dilçatı önermemi kullanmaya devam ediyorum. 2023 yılı Çağdaş Türk Dili dergisinde yer alan yazılarımda da kullandım.