Türban konusu yine sorun olarak görünür, yine gündeme sürülür oldu.
CHP eski milletvekili Fikri Sağlar, 30 Aralık 2020 tarihinde Halk TV’de katıldığı bir programda, “Türbanlı bir hâkimin karşısına çıktığım zaman adaleti yerine getireceği konusunda kuşkum var” dedi.
Ve gündemden düşmüş bir konu, hem gereksiz hem de farklı yorumlanabilecek bir konuşmayla yeniden gündem oldu.
Zaten uzun yıllar gündem olmuştu.
Zaten yıllarca tartışılmıştı.
Ve de yine tartışılır, yine konuşulur olacak gibi…
O halde bu konuya, yani türban sorununa bir kez daha bakalım…
Ne idi, yıllarca neden tartışıldı, sorun nasıl çözüldü ve de niçin yeniden gündeme sokulur oldu? Bir kez daha görelim…
Aslında bu konuda hiçbir siyasi partinin birbirine bir diyeceği de yoktur ya!
***
Öncelikle “türban” sorununun tarihçesine şöyle bir bakalım:
12 Eylül 1980 darbesinden hemen sonra kurulan YÖK, 1982'de bir kıyafet yönetmeliği yayınlar, üniversitelerde başörtüsünü yasaklar.
Her nedense aynı YÖK, 1984’de bu yasağı kaldırır.
Ama 1987’de, “Türkiye’de irtica tehlikesi var” denilir ve “disiplin suçu” olarak yeniden yasaklanır.
Ve bu dönemden sonra başörtüsü, “türban” olarak anılır.
Ancak, Başbakan Turgut Özal YÖK yasasında, türbanın serbest olmasını sağlayan bir değişiklik yapar. Kenan Evren veto eder.
Özal, 1988’de 2’nci yasa değişikliğini yapar. Bu kez Evren onaylar, ardından Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) iptal davası açar.
AYM 7 Mart 1989’da, yapılan yasa değişikliğini iptal eder.
1990’da türbana izin veren 3’üncü yasa değişikliği yapılır. Mecliste sosyal demokrasiyi temsil eden SHP, iptal için Anayasa Mahkemesi’ne başvurur. Başvuru reddedilir.
Ve 1990-1997 arasında türban serbest kalır.
1995-2003 yıllarında Prof. Dr. Kemal Gürüz YÖK Başkanı’dır. 15 Eylül 1997 tarihli bir genelge ile türbanlı öğrencinin üniversiteye alınması yasaklanır.
İşte asıl sorun bu genelgeyle başlar. Adeta bir kavganın önü açılır. Sorun, kanayan bir yaraya dönüşür. Toplum neredeyse ikiye yarılır.
***
Türban 2008 yılında, bir anayasa değişikliğiyle yeniden meclis gündemine gelir.
Erdoğan, “Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün, bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz?” der.
Ve TBMM’de, anayasanın 10’uncu ve 42’nci maddelerinde bir değişiklik yapılır.
“Kanunda açıkça yazılı olmayan bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkından mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir” ifadesi eklenir.
Ve de bu anayasa değişikliği, AKP ve MHP oylarıyla 9 Şubat 2008 günü meclisten geçer. 103 hayır, 411 evet, 1 çekimser, 1 geçersiz, 2 boş…
10 Şubat 2008 günlü Hürriyet gazetesi, işte bu sonuç için “411 el kaosa kalktı” manşetini atar.
Ancak CHP ve DSP’li 112 milletvekilinin başvurusu üzerine AYM, yapılan eklentiyi “Cumhuriyet ve laiklik ilkelerine” aykırı bulup, “türbanı serbest bırakmak” olarak okuyup iptal eder, yürürlüğünü durdurur.
Ama dönemin YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın (2007-2011), rektörlüklere gönderdiği bir genelgeyle yasak kalkar, üniversitelere türbanla girmenin önü açılır.
Sonuçta 1987’de bir genelgeyle yasaklanan “türban”, yasal bir düzenleme olmamasına karşın, bir genelgeyle fiili olarak serbest olur.
***
Yine de konu, 2013 yılı Ekim ayında bir kez daha ele alınır.
Yani Ekim 2013’te açıklanan “demokratikleşme paketi” kapsamında, bir kez daha geniş ölçüde ele alınır ve kamuda türban serbest bırakılır.
Ve de üniversite dışındaki yasak:
-Eylül 2014’de liseler için kaldırılır.
-Haziran 2015’de hâkim ve savcılar için kaldırılır.
-Ağustos 2016’da polisler için kaldırılır.
-Şubat 2017’de TSK mensupları için kaldırılır.
Türbanlı kadın milletvekilleri ise ilk kez 2013 Ekim’inde, 24’üncü yasama döneminde parlamentoda yer alır.
Hac dönüşü türbanlarını çıkarmayan AKP’li 4 kadın milletvekili, TBMM Genel Kurulu’na türbanlarıyla katılır.
Ve de 7 Haziran 2015 seçimlerinde 21 türbanlı, 1 Kasım 2015 seçimlerinde 20 türbanlı, 24 Haziran 2018 seçimlerinde ise 25 türbanlı milletvekili meclise girer.
İşte “türban” kavgasının yaşadığı süreç…
İşte bu kavganın aldığı sonuç…
Peki, “türban” sorununun kaynağı nedir? Yarın…