TRT, 85 milyon Türk vatandaşının vergileri ile yaşayan bir kurum.
Demokrasinin temel ilkelerinden “halkın haber alma hakkı” adına “devlet ciddiyeti” içinde doğru, dürüst, tarafsız hizmet versin diye kurulmuştu. Daha doğrusu taraf olması gereken husus, Atatürk ilkeleri, cumhuriyet değerleri, demokrasi, hukukun üstünlüğü, adalet, eşitlik, evrensel yayın ilkeleri gibi değerlerdi.
Yıllar yılı hantal yapısıyla, bankamatik çalışanlarıyla, müzik programlarındaki aşırı kuralcı tutumuyla eleştirilen TRT, şu son yıllarda inanılmaz bir partizanlık batağına saplandı.
*
Beni tanıyanlar iyi bilir; gerçek bir müzikseverim. En başta Türk Sanat Müziği’ni severim, ama halk müziği, pop müzik, özgün müzik, batı müziği, hatta yer yer arabesk parçalarını da keyifle dinlerim.
Gazetede çalışırken de, genellikle TRT Müzik televizyon kanalı veya TRT Nağme radyosu açık olur. Hafiften kulağıma gelen müzik nağmeleriyle çalışmak, herhalde motivasyonumu artırıyor.
Bir de saat başı verilen haber özetleri olmasa!
*
1970’li yıllarda TRT muhabirliği yaptım. Türkiye’nin en usta ve ünlü radyo-televizyoncuları, habercileri ile çalıştım.
Haberin “namus” olduğunu öğrendim onlardan.
Eğer bir itham söz konusu ise karşı görüşü veya savunmayı da almadan haber yapılmaması gerektiğini öğrendim.
Ama görüyorum ki, TRT’nin haberciliği artık habercilik olmaktan çıkmış, borazanlığa dönüşmüş.
Her defasında “bu kadarı da olmaz” deyip duruyorum.
Gerçekten bu kadarı da olmaz!
Ve şu mübarek Ramazan’da, bu yapılanın kul hakkına girdiğini düşünüyorum.
TRT, vergilerinden beslendiği Türk halkının en az yarısının hakkını yiyor!
Her şey bir yana, günaha giriyor!
Yazık!