TRAKTÖRÜN YERİNE MANDA

Abone Ol

Arabamla yolda gidiyorum, şehir dışına çıktım uzunca bir rampaya yukarı tırmandım. Baktım yol ortasında bir kırmızı traktör, sağa çekmiş duruyor. Yanında da belli ki sahibi köylü dayım. Elinde ateşlenmemiş bir sigara, el kaldırdı durdum.

-Kusura bakma hemşerim, seni eğledim. Bir cıgara yakacağım, ateşin var mı?

-Var dedim. Arabanın sigara çakmağını uzattım. Sigarasını yaktıktan sonra, ciğerlerine çektiği dumanı havaya savurdu. Teşekkür etti.

-Hayırdır, yol üstünde ne iştir böyle?

-Orasını ne sen sor, ne ben söyleyim. Yolda kaldım. Mazot bitti. Çocuğu bidonla benzinliğe gönderdim, mazot alıp gelecek.

-Biteceğini tahmin edemedin mi? Hazırlıklı olsaydın biraz.

-“Yüz liralık mazot koyardım hep, karşıda gördüğün Gök Kaya’nın dibindeki tarlayı sürünce bizi eve kadar götürürdü. Bu defa götürmedi. Bizim çocuk çok bilir. “Baba mazota zam geldi. Sen aynı para diyorsun ama, daha az litre mazot alıyoruz” dedi. Takip edemiyoruz ki, her gün zam geliyor. Bayıra yukarı tırmanınca, mazot deponun arkasına birikiyor, litresi de azalmış, bu defa gidemedik.”

Belli ki köylü dayı sıkıntılıydı ve adeta burnundan soluyor. Yol kenarında mola vermiş ve hava alırken, köylü dayımla tutuştuk bir sohbete. Öyle bir konuşuyor ki şiir gibi. Bir dokun bin ah dinle, belli ki sorunlar birikmiş. Tohumdan, gübreye, küspeye, mozata kadar anlat anlat bitmiyor. Sabırla dinledim.

-Peki, nasıl olacak bu işler, diyecektim. Köylü dayım bir aldı sözü ağzımdan, artık bize dinlemek ve izlemek kaldı.

-Tohum kaç lira oldu bilir misin? Nerden bileceksin? Alamaz olduk. Hem bu yıl ekiyoruz seneye yok, yeniden alıyoruz. Kim oynadı bizim tohumumuzla, biz yakın zamana kadar kendi tohumumuzu kendimiz üretirdik. Ekerdik, seneye yine ekerdik. Tadı vardı, lezzeti vardı ürünün. Sahi kim muhtaç etti bizi İsrail cavırına?

Ben köylü dayımı dikkatlice dinleyince, kendini bir dinleyen buldu ya, dayım coştukça coştu. Sanki herşeyin de sorumlusu benim. Nerdeyse yakama yapışacak.

-Sahi bu GDO mudur ne merettir? Yahu bu nereden çıktı? Bizim memleketimizde böyle bir şey yoktu, kim getirdi? Söyler misin efendi? Okumuş yazmış adama benziyorsun söyler misin tohumla mı geldi? Yoksa cavırın gübresiyle mi? Bizim toprağımızı kim zehirledi? Sadece bu mu? Küspenin çuvalı olmuş ateş pahası, hayvanları besleyemiyoruz, en iyisi satıp bir daha da almamak daha kârlı. Devlet bize mera bırakmadı, hepsini ona buna sattı. Doğru dürüst mera kalmadı, hayvanları otlatacak.

-Gelelim bizim traktörün yolda kalmasına. Benim traktör köydeki traktörlerin en iyi huylusu. Neden dersen? Geçen gün Veli Ağa’nın traktör dama çıkmış, “Yaklaşmayın kendimi damdan aşağı atacağım” diyor. Köylü köycek toplandık traktörün başına, etme eyleme atma kendini, intihar etme ne derdin varsa derman bulalım. Derdi veren mevlam dermanını da vermiştir, köylü köycek traktöre yalvardık. İnmez aşağı “Atacağım kendimi damdan aşağı” der de başka birşey demez.

-Peki neymiş derdi?

-Ne olacak aç kalmış. Neymiş efendim, az mazot alıyormuş karnı doymuyormuş. Bu cavırın malının hiç insafı yok. İdare edeyim yok. Sonra yalvar yakar intihardan vaz geçirdik, benzinliğe götürdük, bir depo mazot aldık borç-dert, traktör kendine geldi. Bu defa da tutturdu yağımı da yenileyin diye. Onu da sanayiye götürüp değiştirdik, günü çok geçmiş yağın simsiyah olmuş. Fakat cavır malına yüz verdik ya ille de ayakkabı isterim. Etme eyleme yok laf dinletemedik lastiklerde hiç diş kalmamış. Onu da borç-harç yeniledik, harman veresiye. Veli ağada derman kalmadı, hepsi veresiye, borç.

Şaşkın şaşkın bakıyorum köylü dayının yüzüne, nasıl oluyor der gibi. Çarıklı erkânı harp köylü dayım, neye şaşırdığımı hemen anladı.

-Sen şimdi diyorsun ki traktör nasıl intihar eder? Biz Nasrettin Hoca’nın torunları değil miyiz? Hoca derse “kazan doğurdu veya öldü” ya da Hoca ipe un serse inanırsınız. Göle yoğurt mayası çalsa inanırsınız. Göl yoğurt tutacak diye de beklersiniz belki de. Bu köylü dayın söyleyince neden inanmıyorsun.”

Benim şaşkın bakışlarım arasında köylü dayım sorusunu da kendi soruyor, yanıtını da kendi veriyor.

-Bana sorarsan, ben de bu traktörü satıp bir çift manda alacağım.”

-Hazır traktör devrindeyken, neden tekrar manda devrine? diyorum. Sözü ağzıma tıkıyor köylü dayım.

-Bak dinle efendi. Bizim hökümeti örnek alıyorum. Hökümet şimdi ne yapıyor? Kabzımallık. Tanzim satış filan. Yani kırk yıl öncesine döndü. Biz o zaman rahmetli babamla bir çift manda koşardık. Bu güne göre çok mutluyduk. Sümerbank vardı, Gazi Paşa kurmuştu ucuz ve sağlam elbiselerimizi oradan alırdık, ayakkabılarımızı da güzel güzel giyinirdik. Şimdi nerde? Sattılar, yok ortada Gazi Paşa’nın eserleri.

-Madem ki Hökümet kırk yıl öncesine döndü, ben de döneceğim. Manda koşarsam ne olacak? Merak ediyorsun; mandanın mazot derdi olmayacak. Yolda kalmayacağım. Manda yoğurdunu bilir misin? Dünyanın en lezzetli ve de organik gıdası. Hem yoğurdunu yiyeceğiz, hem manda koşacağız. Ayrıca kömür derdimiz olmaz. İki manda, günde iki gaz tenekesi poh yapar. Başlıbaşına servet. Altı aylık birikimi, tezek yaparız. Yakacak sorunu kalmaz. Kalan altı aylık birikimi de gübre olarak tarlaya saçarız, gübre sorunu da kalmaz. Organik kalkınma buna derler. Soğanı, sarımsağı da dışarıdan almayız.”

-Hökümet kırk yıl geri giderken, köylünün ileri gitmesi düşünülebilir mi? Zaten hökümet te öyle istiyor. Zam üstüne zam, nefes alamıyoruz.

-Okumuş yazmış adamsın, senin bir önerin var mı?

Derin bir iç çektikten sonra köylü dayıya; Sana kolay gelsin, diyerek yanından ayrıldım.