TOPLU YAŞAM KÜLTÜRÜ

Abone Ol

Eğitim düzeyi sıfıra yakın bir toplumun bireyleri olduğumuz için, kent yaşamına uyarlanmakta zorlanıyor, “toplu yaşamın kurallarını” benimseyip, kabullenemiyoruz...

Hatta bırakın kabullenmeyi, “dağlı yaşam tarzında” ısrar ederek, “toplu yaşamı” içinden çıkılmaz hale getiriyor; birbirimize yaşamı dar ediyoruz.

Daha yollarımızı, kaldırımlarımızı, yeşil alanlarımızı bile birbirimizi rahatsız etmeden kullanmasını öğrenemedik.

Altımızdaki dört tekerli ya da iki tekerli araçlarımızı, bu yollarda bizden başka seyrüsefer eden yokmuş gibi hem kendimizin, hem de başkalarının yaşamlarını tehlikeye atarak, sorumsuzca kullanıyoruz.

* * *

Ve toplu yaşamın bir başka ama önemli türevi, “apartman yaşamı”…

Hele onu hiç beceremiyoruz.

Ülkemizin tüm yerleşim merkezlerinde; apartman yaşamı, (halâ) tam bir eziyet, tam bir işkence...

Eğitimsiz toplumun “kural tanımaz” bencil bireyleri; hem komşularına, hem çevresine, hem de kendisine cehennem azabı yaşatıyor ….

Bu durum ülkenin başkentinde de böyle, İstanbul’da da, Çorum’da da, Alanya’da da, Bodrum’da da, Kuşadası’nda da böyle...

Ve hatta ülkemizin en uygar kenti İzmir’de de…

Sözün özü, ülkemizdeki tüm apartman, tüm toplu iş merkezleri ve iş hanlarının % 99’u sorunlu...

Bu tür binaların sakinleri, “birlikte yaşamak zorunda oldukları” kural tanımaz, kültürsüz, zevksiz, dağ adamı ruhlu insanlar nedeniyle sıkıntılı...

Eğitim yoksunu, zevksiz ve çağdışı pek çok insanımız, paylaşmayı, bölüşmeyi ve katılımcılığı sevmiyor...

Sevmiyor, çünkü “yaşanabilir ortam yaratmanın” bedeline katlanmak istemiyor.

İyi yerlerde, iyi koşullarda yaşamak istiyor ama taşın altına elini koymak, zoruna gidiyor... İstiyor ki, kendisi hiç katkıda bulunmasın, elini cebine atmasın, onun payına düşeni de başkaları karşılasın, başkaları ödesin... Kendisi hep beleşe konsun...

Çözüm?...

Çözüm pek tabii ki eğitimde...

Çözüm, “toplu yaşam kültürünün”, toplum katmanlarına yerleştirilmesinde...

Çözüm, toplum mühendislerinin ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuya gereken önemi vermesinde...

Çözüm, “toplu yaşamın” ilköğretim çağlarından başlatılarak, önemli ve öncelikli ders olarak okullarımızda okutulmasında...

Çözüm, bu konunun medya tarafından ısrarla işlenmesinde...

Çözüm, adalet sisteminin hızlandırılmasında...

Çözüm, belediyelerin apartman yöneticilerine yardımcı olmasında...

Milli Öğretim(!) Sistemimiz abur cubur öğretimden, ülkenin en önemli sorunu olan bu tür eğitim sorunlarını işlemeye fırsat bulamıyor ki...

Rant peşinde koşan yoz medyayı bu tür konular hiç ilgilendirmiyor...

Dünyanın en ağır işleyen adalet sistemine sahip ülkemizde, hak, hukuk ve adalet sisteminin hali zaten ortada...

Ve en önemlisi... (maalesef) belediyeler de, apartman yöneticilerine destek vermiyor. Sadece istiyor... Vermeye, yardımcı olmaya geldi mi ara ki bulasın...

Yani?...

Yani bu durumda, insanlarımızı toplu yaşamın kurallarına uydurmak zor oluyor... Hatta zordan da öte, olanaksız oluyor...

Hal böyle olunca, iyi niyetli, verici, katılımcı insanlar da pes etmek zorunda kalıyor...

Sonuç ta?

Sonuçta, “toplu yaşam” kâbusa dönüşüyor... Düzensiz, pis, sakil görüntülü binalar ortaya çıkıyor... Bu binaların balkonları ve terasları ardiyeye; bahçeleri çöplüğe dönüyor...

Apartmanlara, beyefendiler, hanımefendiler değil; magandalar, hanzolar, kırolar, çaçaronlar, paşozlar, görgüsüzler, zevksizler egemen oluyor...

Apartman ve toplu iş merkezlerine; ter kokusundan, yemek kokusundan, tuvalet, rutubet kokusundan girilemiyor...

Çarpık kentleşmenin getirdiği sorunlara, bir de bu binaların sakilliği, banalliği eklenince, kent yaşamı çekilmez hale geliyor. Zevksiz görüntüler, kentlerin görüntüsünü bozmaya başlıyor.