Lise yıllarımdan bu yana, kitaplarının müdavimi olduğum yazarların; beni cezbeden görüş, düşünce ve özdeyişlerini; bu konu için özgülediğim defterime not etme alışkanlığım var.
Geçenlerde şöyle bir göz attım o defterime de; ne kitaplardan, ne alıntılar yapmışım, ne alıntılar…
Bu yazarlardan biri, Rus Yazar Lev Nikolayevic Tolstoy, (9 Eylül 1828 – 20 Kasım 1910)
Gençlik yıllarımda, kitaplarını defalarca okuya geldiğim bir yazardır Nikolayevic Tolstoy.
Bugün o alıntıları paylaşmak istiyorum sizlerle.
Ancak kıssadan bir hisse çıkarma niyetine, Tolstoy’un, "İnsan Ne ile Yaşar" adlı kitabından, “düşündüren” bir öyküyü paylaşmak istiyorum öncelikle…
* * *
Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, mülkiyet hırsıyla yanıp tutuşarak, reise koşup, talebini iletir. Gerçekten de Reis, herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a; “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar kat ettiğin bütün yerler senin; fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım. Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” der.
Pahom güneşin doğuşuyla beraber yürümeye başlar.
Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer.
Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış.
Koşar, koşar, ama kesilir takati.
Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar.
Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir anda yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay, yeniden vuku bulmuştur.
Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler.
Reis Pahom’un mezarının başında durur ve şöyle der: “Bir insana, bu kadar toprak yeter işte!”
* * *
Kıssadan hisse
Sürekli biriktirmek istiyor ve biriktiriyoruz.
Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz, midelerimizden; arzularımız, ihtiyaçlarımızdan daha büyük…
Hemen her konuda doyumsuz ve açız.
Giymeye fırsat bile bulamadığımız (bulamayacağımızı da bildiğimiz) giyime kuşama; yiyemeyeceğimiz yiyeceklere, hakkından gelemeyeceğimiz (gelemeyeceğimizi de bildiğimiz) mala mülke, karşı açız.
Çünkü eğitimsiziz.
Eğitimsizliğimiz; her şeye aç kılıyor bizi. Daha doğrusu aç olduğumuzu sanıyoruz.
Oysa gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak; kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar fakiriz aslında hepimiz.
* * *
Ve Lev Nikolayevic Tolstoy’dan yaşamı sorgulatacak sözler…
* Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.
* Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın, ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.
* Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin.
* İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir.
* Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.
* Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu da hiçbir şey kaybettirmez.
* Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da, o sana kızsın.
* Bil ki, yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın. Ve unutma; ne yaşattıysan, bir gün onu yaşarsın.
* Bir insanı bulunduğu mevkiiyle değil, göz koyduğu mevkiiyle ölçmek gerekir.
* En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır.
* Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır.
* İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.
* Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.
* İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.
* Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin.
* Birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma: önce senin ellerin kirlenecek çünkü.
* Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamaz çünkü.