TIFIL MUALLİM (ÇOCUK ÖĞRETMEN) - 51 -

Abone Ol

Çünkü onları da bahar coşkusu sarmış durumda. Bir dakika bile yerlerinde devinimsiz duramıyor, koşup oynuyorlar;  yerlerde yatıp yuvarlanıyorlar. Bu köyde ata sporu olan güreş, çocuklar ve gençler arasında da oldukça yaygın. Büyükler, küçükleri de güreşe özendiriyorlar. Okuldaki erkek çocuklar da kendi aralarında emsal emsale güreş tutuyor; oldukça iddialı bir biçimde de güreşiyorlar.

Odamın elli adım kadar uzağında olan bir mahalle çeşmesinden söz etmiştim. Okula gitmek için odamdan çıktığımda, çeşmeden su alan kadınlar, kızlar takılır gözüme. Bu bana köyümüzde, evimizin karşısındaki “Çatalpınar”ı ve Çatalpınar’dan su alan kadınları ve kızları anımsatır. Ardından esin perileri üşüşür başıma. Kendimi köyüm Çıkrık’ta imiş gibi düşlerim. Sonra peş peşe sözcüklerden dizeler dökülür dilimden. Sonra bir şiir oluşuverir.

İBRAHİM PINARI’NA GEZİ

Öğrencilerim kaç zamandır yalvarıp duruyorlar:

“Öğretmenim, havalar ısındı. N’olursunuz, okulca bir geziye gidelim!” diye.

“Nereye gidelim?” diye sorduğumda “İbrahim Pınarı” denilen bir yerden söz ediyorlar. Pınarın çevresinde ağaçlar ve geniş bir çayırlık alan varmış. Geçen yıl da gitmişler. Ben Fikri öğretmene söylemeden o açtı konuyu. Onun öğrencileri de kaç zamandır zorlayıp duruyorlarmış.  Gezi için “peki” diyoruz. Havalar oldukça güzel. 30 Mart’ı gezi günü olarak belirliyoruz. Bu arada “İbrahim Pınarı” Müdü, Sarıkaya ve Büyükpolatlı üçgeninin tam ortasına düşmesi nedeniyle, bu köy okulu öğrencilerini ve öğretmenlerini de gezimize katmak istiyoruz.

29 Mart günü Müdü Köyü Okul Müdürü Hasan beyle, Sarıkaya okul Müdürü Sabri beye bir çağrı pusulası yazıyorum. Kendilerini, öğrencileriyle birlikte 30 Mart günü için İbrahim Pınarı’na buyur ediyoruz. Bu pusulayı da yetişkin iki öğrenciyle iletiyoruz. Yanıt, olumlu olarak geliyor. Akşam paydosunda öğrencileri evlerine salarken ertesi günün sabahı (30 Mart Cuma) okula, azıklarıyla birlikte gelmelerini söylüyoruz. Öğrenciler, çılgınca bir sevinç içinde dağılıyorlar evlerine.

“Yaşasın! Yarın geziye gidiyoruz.”

30 Mart 1962, Cuma.

Şansımızdan, hava olabildiğince durgun ve güzel... Yerlerin çamuru büyük oranda kurumuş. Gökte güneş pırıl pırıl… Isıtıyor doğayı. Öğrenciler erkence ellerinde azık torbalarıyla okul bahçesini doldurmuşlar. Okula geldiğimde tatlı bir curcunayla karşılanıyorum. Öğrenciler oldukça sevinçli ve heyecanlı. Benim de onlardan kalır yanım yok. Öğrencilerle birlikte yapacağımız, öğretmenliğimin ilk gezisi bu. Sevecen bir tavırla annelerinin, babalarının ya da büyük ağabeylerinin ellerini tutar gibi ellerimi tutuyorlardı yarışa. Hele de birinci sınıflar! Munis bir kedi gibi sevgiyle yanıma, koltuğuma sokulmaları, beni de mutlu ediyordu.

Saat 9.00’da zili çaldırıp öğrencileri sıraya diziyoruz.

Bayrağımız bir sırığa takılı olarak, Fikri Beyin yetişkin bir öğrencisinin elinde. Öğrencileri bazı konularda kısaca uyarıyorum.

“Sizler, Büyükpolatlı köyünün öğrencileri olarak, köyünüze yakışır bir olgunlukta hareket etmelisiniz. Geziye katılacak komşu Müdü ve Sarıkaya köyünün öğrencileriyle iyi geçinip, güzel arkadaşlıklar kurmalısınız. Sakın ola ki onlarla kavga-gürültü çıkarmamalısınız! Ha, bir de giderken ve dönerken, yoldan sapıp ekili tarlalara zarar vermeyeceksiniz! Anladınız mı çocuklar?”

Hep birlikte yanıtlıyorlar.

“Anladık öğretmenim.”

MÜDÜ, SARIKAYA

ÖĞRENCİLERİYLE

Ardından yola çıkıyoruz. Bayraktar öğrenci en önde yürüyor. Öğrenciler farklı tür ve renkteki giysileriyle, rengârenk açmış bahar çiçekleri gibiler. Tatlı, coşkulu, sesleri sarıyor çevreyi. Dereye aşağı inerken karşı yamaçlara çarpan sesleri yankı yapıyor. Öğrendikleri marşları ve şarkıları söyletiyoruz. Köyün batı kesiminden geçerek kuzeye doğru sürdürüyoruz yürüyüşümüzü.

Uçsuz bucaksız bozkırın koynundayız. 85 kişilik öğrenci grubumuz uzun bir konvoy oluşturuyor. Tarlaların görünümü yemyeşil bir ekin denizi sanki. Doğa yeşilin en güzel tonunu sergiliyor. Saçlarımızı, yüzlerimizi okşayan hafif bir rüzgâr esiyor. Ama üşütmüyor. Çocuklar serbest yürüyüş kolunda. Yarışa kır çiçekleri toplayarak; kimi zaman da topladıkları çiçekleri bizlere vermek için yarışarak yürüyorlar.  Hepsi de heyecanlı, sevinçli ve coşkulu bir devinim içindeler.

(SÜRECEK)