TEST İLE TOST ARASINDA BİR EĞİTİM VE BİR GENÇLİK...

Abone Ol

18-19 Haziran’da gerçekleştirilen Yükseköğretim Kurumları Sınavı (2022-YKS) sonuçları 18 Temmuz 2022 günü açıklandı.

Açıklandı ama her yıl olduğu gibi basında, özellikle de eğitim uzmanlarınca eğitimdeki genel başarısızlık bir kez daha yüksek sesle dillendirildi.

Nitekim bu başarısızlık, kısa adı TYT olan “Temel Yeterlilik Testi” sonuçlarında çok çarpıcı olarak görülür oldu.

Oysaki TYT, tüm öğrencilerin alması gereken temel bilgileri içermekte idi.

İşte TYT sınavında ortalamalar:

40 soruluk Türkçe sınavında 17,7 olmuştur. 2021’de 18,7 ve 2020’de 14,2 idi.

40 soruluk Matematik sınavında 6,9 olmuştur. 2021’de 5,5 ve 2020’de de 5,5 idi.

20 soruluk Sosyal Bilimler sınavında 7,9 olmuştur. 2021’de 7,7 ve 2020’de 8,5 idi.

20 soruluk Fen sınavında 3,2 olmuştur. 2021’de 2,6 ve 2020’de 3,7 idi.

Elbette bu başarısızlık, özellikle matematik ve fen alanında daha çarpıcı olmuştur.

Sınavda sıfır çeken öğrenci sayısı ise:

2020’de 15 bin, 2021’de 23 bin iken 2022’de 96 bin olmuştur.

Sınava giren öğrenci sayısı da her yıl artmış ve de milyonlarla ifade edilir olmuştur.

Nitekim son yıllara baktığımızda:

2020’de 2.296.138 kişi,

2021’de 2.416.974 kişi,

2022’de 3.008.287 kişi sınava girmiştir.

Yani her yıl giderek artacak ve 3 milyonun üstünde öğrenci sınava girecektir.

***

Peki, bu başarısızlığın kaynağı nedir?

Türkiye'de laik ve de muhafazakâr olarak bölünmüş siyaset, özellikle eğitime müdahil olmuş, eğitim camiası da bu kamplaşmada yerini alır olmuştur.

Yani laik kesim laik bir gençlik, muhafazakâr kesim dindar bir gençlik yetiştirmeyi hedeflemiş ve de eğitimdeki çatışma bu eksende yürür olmuştur.

Elbette toplumsal yapımızın nedenleri belki bunu yaratıyordu; ama bu kavgada, eğitim sistemini ve eğitim modellerini tartışmak, araştırmak, geliştirmek adeta unutulmuştur.

Öğretmen kuruluşları da eğitimi yeteri kadar sorgulamamış, daha nitelikli ve daha öğretici bir model üretilememiştir.

Sonuçta ağırlık, laik ya da muhafazakâr eğitim kavgası üzerine yoğunlaşmış ve de bu kavga, eğitimdeki başarısızlığın önemli nedenlerinden biri olmuştur.

***

Bu sorunda sınav sisteminin hiç mi kusuru yoktur? Elbette vardır.

Hem de yaklaşık 50 yıldır yaşanan çok ciddi bir sorundur bu.

Sorun, tüm farklı lise mezunlarının aynı ve eşit sınava tabi tutulmasıdır.

Yani fen liseleri ile meslek lisesi mezunları aynı sınava girmekte, ama tüm sorular fen liselerine göre hazırlanmaktadır.

Yani sorun, eşit koşullarda ve eşit düzeyde eğitim görmemiş öğrencilerin aynı sınava tabi tutulmasındadır.

Sorun, 12 yıllık bir eğitim sürecinin yalnız 4 alanda 40’ar, 20’şer soru ile ölçülmesindedir.

Sorun, eğitimin piyasa sistemine entegre edilmesinde ve ticari bir sektöre dönüşmesindedir. Yani eğitimin bir metaya dönüştürülür olmasındadır.

Ve sorun, okullarımızın yalnız diploma veren birer notere dönüşmüş olmasındadır.

Nitekim kurucularından olduğumuz, dünyanın en kapsamlı eğitim kalitesini ölçen PISA sınavlarında, 36 üyesi bulunan OECD ülkeleri içinde Türkiye en son sırada yer almıştır.

***

Ve bu sorun, yalnız isim değiştirilerek de çözülememiştir.

Nitekim 1974’den itibaren Üniversitelerarası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÜSYM) tarafından yapılan Üniversite Seçme Sınavı (ÜSS) için:

1981 yılında ÜSYM’yi ÖSYM yapmakla…

1981 yılında ÜSS’yi ÖSS ve ÖYS olarak iki basamaklı yapmakla…

1990 yılında ÖYS’yi kaldırıp ÖSS adıyla tek basamaklı sınav yapmakla ve OBP eklemekle…

2010 yılında ÖSS’yi YGS ve LYS yapmakla…

Ve 2018’de YGS ve LYS isimleri kaldırılıp, YKS adı altında TYT (Temel Yeterlilik Testi) ve AYT (Alan Yeterlilik Testi) olarak iki oturumlu bir sınav sistemine geçmekle…

Ne yükseköğretime geçiş çözülmüştür ne de eğitimdeki çarpıcı başarısızlık…

***

Elbette sınav sonuçları için, genelde eğitimin bir aynasıdır diyebiliriz.

Ama ülkemizde bu başarısızlık yıllara damgasını vurmuş, bu başarısızlık tüm eğitim kademelerinde görülür olmuştur.

Öyle ki, analitik düşünme yeteneği geliştirilmesi gerekirken adeta köreltilir, öğrenci öğrenmeye motive edilemez olmuştur.

İşte bu nedenle bir övünç kaynağımız olan Nobel ödüllü Aziz Sancar, bu başarısızlığı daha da genelleştirmiş, “Sadece Türkiye değil, tüm İslam dünyası son 500 yılda, doğru dürüst bilime katkı yapmamış” demiştir.