TERÖRSÜZ TÜRKİYE

Abone Ol

Türkiye’de siyaset, uzun zamandır birbirini tekrar eden bir masalın kısır döngüsünde ilerliyor: “Terörsüz Türkiye.”

İlk bakışta umut vadeden bu söylem, zamanla demokratikleşmenin ertelenmesine ve otoriter politikaların meşrulaştırılmasına hizmet eden bir propaganda aracına dönüştü. Bugün yapılması gereken, bu masalı yinelemek değil; neden gerçek bir politikaya dönüşemediğini tartışmaktır.

***

“Terörsüz Türkiye” söylemi, siyasette genellikle iki amaca hizmet eder: *Güvenlik politikalarını meşrulaştırmak, *Demokratik hak ve özgürlükleri ertelemek.

Yetmiş yıldır tekrarlanan bu söylem, devletin değişmeyen güvenlikçi refleksinin yeniden üretim aracıdır. Oysa terörün kökeninde toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik gerekçeler vardır. Milyonlarca insanın kimlik taleplerini sadece baskı ile yönetmek bir yanılsama yaratır. Dahası demokratikleşme adımları, “güvenlik” gerekçesiyle sürekli ertelenir.

Ne yazık ki bu yanılsama, sadece iktidarın değil, muhalefette de zemin buluyor.
Oysa terörün sona ermesi için önce demokrasinin güçlenmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve eşit yurttaşlık temelinde yeni bir toplumsal sözleşme inşa edilmesi gerekiyor.

***

Türkiye’nin en temel demokratikleşme konularından biri olan Kürt sorunu, yıllardır “terör” başlığı altında daraltılarak ele alındı. Bu yaklaşım, sorunu hem çözülmez hâle getirdi hem de iktidarların elinde bir baskı aracına dönüştü.

Sorunu salt “terör” olarak görmek, milyonlarca yurttaşın taleplerini yok saymak anlamına gelir. Oysa bu ülkenin gerçeği açıktır:

Kürt sorununu güvenlik anlayışının “konseptinin” içine sıkıştırmak, Anayasal eşit yurttaşlığı konuşmaktan kaçınmak, Kürt seçmeni yalnızca seçim dönemlerinde anımsamak,
çözüm değil, çözümsüzlüğü derinleştiren politikalardır.

“Terörsüz Türkiye” söylemiyle oy devşirmeye çalışan siyaset, aslında ülkenin demokratikleşme potansiyelini tıkayan temel engellerden biridir.

***

Türkiye’de devlet aklı, 1950’lerden itibaren güvenlik merkezli bir ideolojik yapı üzerine oturdu. Bu yapı zaman içinde daha da otoriterleşti ve özellikle 12 Eylül sonrasında kurumsallaştı. AKP iktidarı ise bu yapıyı ortadan kaldırmak yerine, kendi rejimini devam ettirmek için kullanmayı tercih etti.

Bugün ortaya çıkan tablonun şıkları;

a-Güvenlikçi dil, siyaseti belirleyen tek söyleme dönüştü. b-Kürt sorunu, iktidarın elinde oyları birleştirme “konsolide” etmenin bir aracı oldu. c-Terör söylemi, muhalefeti kriminalize etmek için kullanılan bir silah hâline geldi. d-Hukuk, “devletin bekası” bahanesiyle askıya alınan bir işlem haline geldi.

Bu gerekçelerle “terörsüz Türkiye” söylemi, siyasal iktidarın kendi varlığını sürdürmek için gereksinim duyduğu korku atmosferini diri tutan bir araçtır. Gerçek bir çözüm değildir.

***

Son dönemde bazı muhalefet liderleri, güvenlikçi devlet dilinin ağırlığı ile benzer söylemlere kayıyor. Oysa bu yaklaşımın, iki sakıncası var.

*İktidarın ideolojik egemenliğini tekrar üretir. *Çözüm isteyen toplumsal kesimleri siyasetten uzaklaştırır.

Muhalefetin görevi, güvenlikçi aklın kavramlarını sahiplenmek değil, demokratik çözümün temelini oluşturacak cesur bir siyasal dil geliştirmektir.

Terörün bitmesi, ancak demokrasinin başlamasıyla olanaklıdır.
Demokrasi kurulmadan, hukuk devleti işletilmeden, eşit yurttaşlık tanınmadan terör bitirilemez; sadece şekil değiştirir.

***

Türkiye’nin gereksinim duyduğu şey, “terörsüz Türkiye masalı” değil; demokratik bir Cumhuriyet programıdır. Bunun ana başlıkları ise:

*Anayasal eşit yurttaşlık *Bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğü *Özgür medya ve ifade özgürlüğü *Güçlendirilmiş yerel yönetimler *Şeffaf ve hesap verebilir devlet *Sosyal adalete dayalı ekonomi politikaları

Terör, yoksulluk ve adaletsizlikten beslenir, güçlenir. Demokrasi ile beli kırılır.

***

Türkiye’nin gereksinimi, korkuların ve sloganların arkasına gizlenmek değil, gerçeği bütün yönleriyle göğüsleyen cesur bir demokratik dönüşümdür. Bugün “terörsüz Türkiye” söyleminin bir masala dönüşmesinin gerekçesi budur: Gerçek bir çözüm iradesi değil, güvenlikçi bir politikanın tekrarıdır.

Tarih göstermiştir ki; hiçbir ülke, demokrasiyi güçlendirmeden terörü bitirememiştir.

Türkiye’nin önünde iki yol var: Ya aynı masalı tekrar ederek otoriter bir döngüyü sürdürecek, veya gerçeğin ışığında demokratik bir Cumhuriyetin kapılarını açacak.

Seçimi biz yapacağız. Masal değil, gerçek belirleyici olmalı.