Ankara Bölge İdare Mahkemesi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) TİP Milletvekili Serra Kadıgil’in Diyanet eleştirisi sebebiyle TELE 1’e verdiği üç günlük ekran karartma cezasına ilişkin verilen yürütmeyi durdurma kararını bozdu. Karar sonucunda, 23-24-25 Şubat tarihlerinde TELE 1’in ekranı kararacak.
Ekranın kararmasının sebebi olarak gösterilen TİP Milletvekili Sera Kadıgil de; “Benim yüzümden TELE-1’i üç gün kapatmışlar “diyerek “Bir daha söyleyeyim, bin kez daha söyleyeceğim: Diyanet bu haliyle siyasal İslamcı Saray rejiminin gerecidir. Çocuklar aleyhinde Medeni Kanun'a aykırı ve mide bulandırıcı ‘fetvalar’ verecek kadar tehlikeli bir yerdir!” ifadelerini kullandı.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ı daha önce kılıç kuşanarak, Ayasofya Hutbesinde; “Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar. Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar” diyerek cumhuriyetin kurucu değerlerine adeta lanet okumuştu. Yine yaşadığımız son deprem olayında, depremzedelerin çocuklarının “evlatlık edinilebileceğini” ve “Evlat edinen ile evlatlık arasında evlenme engeli doğmayacağını” açıkladı. Ali Erbaş’ının benzeri pek çok açıklamasına ve yoruma girmeden, sadece bu iki açıklamayı ülkemiz insanının takdir ve yargısına bırakıyorum.
Hal böyleyken bir siyasi parti milletvekili, özünde siyasal İslamcı bu tutum ve davranışlara ses çıkarmayacak öyle mi? Görüşünü belirttiği için de konuştuğu televizyon karartılacak öyle mi? AKP iktidarı ile demokrasi ve insan hakları çerçevesinde hayli ilerleme kaydettiğimiz ortada!
İktidar yazılı ve görsel basının -izleyeni ve okuyanı olmasa da- yüzde 95’ini ele geçirdiği bir gerçek. Hal böyleyken bu yüzde beşlik basın ve yayın organlarının çoğunluk tarafından izlenmesi, kamuoyu yaratması iktidarı çılgına çeviriyor. Bu basın ve yayın organları, bağımsız, tarafsız gerçekçi yayın yapıyorlar. Olması gerektiği gibi işlerini yapıyorlar. İzleniyor olmaları boşuna değil. Halkta önemli bir güven duygusu yaratmışlar. Çıkar menfaat pohpohçuluğu yok. Tek sermayeleri, dürüst, tarafsız, gerçekçi haber yapmaları, onun için iktidarın tepki odağı.
Tele 1 gibi dürüst tarafsız ve yürekli yayın organları olmasaydı, halk nereden öğrenecekti, en hayati deprem olayında, ilk iki gün iktidar güçlerinin hazırlıksız yakalandığını, en büyük kaybın ilk yirmi dört saatte verildiğini. Şu anda hala depremzedelerin çadıra ulaşamadığını, içme suyu sıkıntısı çektiğini, hela sorununun tam olarak çözülemediğini, kim haber verecekti.
Aldığımız haberlere göre Türkiye şu anda, yurt dışı çadır yardımları ile en çok çadıra sahip bir ülke konumunda, beceriksizlikten dağıtamıyorlar. Pandemi döneminde 5 maskeyi dağıtmaktan aciz iktidarın, çadır dağıttığına nasıl inanalım, depremzedelerin “çadır çadır” çığlıkları kulaklarımızda çınlarken. Durum böyleyken “Mart ayında başlayıp bir yılda herkesi ev sahibi yapacağız” söylemlerine ne demeli? Herkese ev dağıtmayı, kömür, makarna ya da çay dağıtmak mı sanıyorlar acaba.
İktidarın anayasada yeri olan “Halkın haber alma özgürlüğü engellenemez” anlayışını takmadığı ortada. Bu karar demokrasiye de, basın özgürlüğüne de, ifade özgürlüğüne de karşıdır.
“Gerçekleri söylemekten korkmayınız” anlayışını ilke edinen basını engelleyerek ekran karartarak gerçekleri gizleyemeyecekler. Zira özgür basını susturmak halkı susturmaktır. TELE 1’i susturmak halkı susturmaktır. Halk yanıtını sandıkta verecek. Göreceğiz halk kimi susturacak!