Azan, haddi aşan, nereden geldiğini ve nereye gittiğini unutan kul ne bedbahttır (Tirmizî, Sıfâtü'l-kıyame,17.)
*
“Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur” derler. Tarih boyunca insanın da aklını başından alan, baştan, yoldan çıkaran “masa, kasa, nisa” ya da bir başka deyişle “makam mevki (iktidar, koltuk), para pul (menkul, gayri menkul), kadın (karşı cins)”dır. Normalde kadın – erkek ilişkisinin en özel ve mahrem şekli olan şehvet bile, erkek söz konusu olduğunda iktidar kelimesiyle ilintili olduğu için ‘iktidar şehveti’nden de söz edilir ve iktidarın cazibesi ve karşı konul-a-mazlığını belirtmek için kullanılır.
Vatanı kurtarmaya soyunanlar sadece silaha sarılanlardan çıkmıyor, kendilerine Allah tarafından böyle bir görev verildiğini sananlar, her zaman çıkmıştır ve de çıkacaktır.
Tabii bunların başında da politikacılar, yöneticiler, müdürler gelir, onlar hayalhanelerinde yarattıkları "vatan kurtarıcılığına" kendileri inandığı gibi, alemi de inandırmaya çalışırlar.
Onların yaptıklarını, söylediklerini duyunca, aklımıza hep Mesnevi'den bir hikaye gelir; azgın aslanın hikayesi...
Ormanın azılı aslanı, hergün birini, canı çekerse yakalayıp yiyormuş... Bir gün ceylan, bir gün geyik, bir gün eşek, katır, tilki, tavşan, önüne kim çıkarsa...
Birgün hayvanlar toplanmış, aslanın huzuruna varmışlar:
"Ey ormanımızın büyük kralı! Hergün içimizden birini yakalayıp yiyorsun, afiyet olsun, ye! Yalnız senden bir ricamız var, hergün bizden birini yakalayıp yemek için bunca zahmete niçin katlanıyorsun? Sen tahtında otur, keyfine bak, biz sana hergün içimizden birini yollarız, onu yersin.. Böylece biz de rahat ederiz, sen de!"
Aslanın aklı buna yatmış, yan gelip yatacak, avı, ayağına gelecek, öyle dağ, bayır koşmak yok!
Aslana hergün bir hayvan gelmeye başlamış, o gün sıra tavşandaymış, ama can tatlı, kolay kolay teslim edilir mi?
Tavşan kıvırmaya başlamış, bütün hayvanlar telaşlanmış, eğer gitmezse, kimbilir aslan neler yapar?
Neticede yalvar, yakar tavşanı yola çıkarmışlar, tavşan ayağını sürüye sürüye huzura varmış, aslan kükremiş:
"Nerede kaldın yahu? Açlıktan öldüm!"
Tavşan boynunu bükmüş:
"Efendim, benim kusurum yok, erkenden yola çıktım, tam size gelirken bir başka aslan yolumu kesti, elinden zor kurtuldum!"
Neee!
Aslan kükremiş:
"Kimmiş o? Ben varken, o kim oluyor? Düş önüme göster bakayım!"
Tavşan önde, aslan arkada yola çıkmışlar, bir kuyunun başına gelmişler, tavşan kuyunun ağzından içeri bakmış:
"İşte efendim orada duruyor!"
Aslan da kuyunun ağzından içeri bakmış, suda aksini görmüş, başka aslan sanmış, bir kükremiş, ses yankılanıp geri gelmiş, tavşan fırsatı kaçırır mı, kışkırtmış:
"Gördünüz mü efendim, bakın size nasıl kafa tutuyor!"
Aslan çılgına dönmüş:
"Ben şimdi ona haddini bildiririm!"
Ve atlamış kuyunun içine, gidiş o gidiş, başta tavşan, herkes canını kurtarmış.
Evet, o gün, bu gün ne zaman vatan kurtarmaya soyunan politikacıları, yöneticileri görsek, bu aslan hikayesi aklımıza gelir...
Bugünlerde bazıları yine azgın aslan misali azıyorlar.
Sanıyorlar ki, onlar olmasa bu memleket batacak...
Diyeceksiniz ki, "Lafını ortada bırakma, kim bunlar?"
Siz, bilmem nesinde boncuk olduğunu sananları, koltuk sevdalısı içi boş adamları, eteklerini savura savura gezenleri, caka satan keskin kalemleri hiç tanımadınız mı?
Ya da "Mezarlıklar, kendilerinden vazgeçilemeyeceğini sananlarla doludur" lafını bilmez misiniz?
Sözün kısası; koltuklar, yöneticileri taşımazlar. Gerçek bir yönetici ve liderseniz sizi ekibiniz ileriye, yukarıya taşır. Öyle büyük anlamlar yüklemeye gerek yoktur koltuklara… Bir gün bakarsınız çekilivermiş altınızdan. İşte o gün siz hâlâ peşinizden sürükleyebiliyorsanız insanları, işte o zaman gerçek bir lider, yönetici ya da komutansınız demektir. Zaten bu noktadan sonra da hiçbir önemi yoktur o kartvizitin…
İnsanlar sizi, sadece siz olduğunuz için takip ederler…
Koltuğu değerli kılan varlığı değil, sizin ona yüklediğiniz anlamdır çünkü…
Sevgiyle kalın..