Teknolojik gelişmelerin olumsuz etkilediği alanlardan biri de, her türlü tamir işiyle uğraşan esnaf sınıfında oldu. Artık kimse bozulan bir şeyi tamirle falan uğraşmıyor, atıyor çöpe, alıyor yenisini o kadar.
Peki, aynı durum insan ilişkilerine de yansıdı mı diye sorarsanız, karşılığı kocaman bir “EVET” olur. Toplumsal ve kişisel ilişkilerin sürmesi için en önemli tutkal görevi gören “sabır”, “hoşgörü”, fedakârlık” ve “tahammül” gibi insanları bir arada tutan ve tutkal görevi gören davranışlar bir anda terkedilerek, yerini, ileride ne gibi sonuçlar doğuracağı düşünülmeden alınan aceleci kararlara bıraktı.
50 yıllık mutlu bir evliliği olan adama “Bu mutlu evliliğin sırrı nedir?” diye sormuşlar. O da şöyle bir cevap vermiş:
-“Biz önceden kırılanı, bozulanı atmayıp tamir eder, hemen yenisi ile değiştirmeye kalkmazdık. Bir de şimdiki evliliklere bakın: Her şey ve hemen yenisi ile değiştirilmeye çalışılıyor. Hiç kimse diğeri için fedakârlıkta bulunmayı düşünmüyor.”
Gerçekten de öyle. Bir duyuyoruz, evlenmişler. Tam da “Çocuk ne zaman?” diye sormaya hazırlanırken, bir de duyuyoruz boşanmışlar.
Ben bu durumu neye bağlıyorum biliyor musunuz? Çünkü biz oyuncağı kırılan çocuğumuza: “Üzülme, ben onu tamir ederim.” değil, “Üzülme, ben sana yenisini alırım.” diyen bir nesil yetiştirdik de onun için. Çocuğumuzun, sökülen ya da fermuarı bozulan pantolonunu terziye götürüp tamir ettirmek yerine gidip yenisini aldık da onun için. Yaptığımız yemeği beğenmediğinde, hemen sevdiğini yapıp önüne koyduk da onun için. Başkalarıyla anlaşmazlıklarında haksız olduğunu bile bile çocuğumuzdan tarafa tavır aldık da onun için.
Kısacası biz çocuklarımızın zihinlerine şunu yerleştirdik: Bir sorun yaşadığında, bunu çözmek için çaba göstermene hiç gerek yok. Biz hemen olaya el koyup senin adına o sorunu çözeriz.
Eee, şimdi bu her türlü sorununu bizim çözdüğümüz çocuk büyüdü ve evleniyor. Ve eşi ile yaşadığı en küçük bir sorunda; “Benim bunu çözmek için uğraşmama hiç gerek yok; yenisiyle değiştiririm, olur biter.” diye düşündüğünde haksız mı? Zaten evliliği de bir tür oyun olarak görmüyorlar mı? Ve bu oyunda aksayan oyuncuyu dışarı alıp yenisiyle değiştirmek gayet normal değil mi? Üstelik de, “sosyal medya” denilen bir garip sistem elinin altında ve yenisini bulmak hiç de zor değilken...
Ama o yenisinin hiçbir zaman, evdeki kadar değerli olmayacağı ve yerini tutamayacağı bilinmiyor. Beyinlere kazınan o eski mutlu anılarının oradan hiçbir zaman sökülüp atılamayacağı bilinmiyor. Yenisinde bulunan tatlı şerbetinin kısa zamanda yerini acı biber sosuna terk edeceği düşünülmüyor. Hal böyle olunca da, en küçük bir anlaşmazlıkta soluğu yeniden boşanma avukatının yanında alıyorlar.
Bu nedenle de sevgili anne ve babalar: O güzelim yavruları büyütürken; bozulanı, kırılanı, usanılanı, kızılanı değiştirmeyi öğretmeden önce “sabretmeyi”, fedakârlık yapmayı”, “telafi etmeyi”, hoşgörüyü”, “tahammül etmeyi” ve en önemlisi de “tamir etmeyi” öğretelim olur mu?
Yoksa bu gidişat hiç iyi değil…
DÜŞÜNEN SÖZLER:
· Evlilik; her akşam yattığında ve her sabah uyandığında, yastığın diğer ucunda yatanı görünce, onun hala orada olduğuna şükredebilmektir. ANONİM
· Başarısızlığa uğrayan evlilik değil, evlenen insanlardır. H. E. FOSDİCK
· İyi bir evlilik için sağır bir koca ve kör bir kadın gerekir. Balzac
· Evlenmeden evvel gözlerinizi dört açın. Evlendikten sonra yarı yarıya kapayın. PORTEKİZ
· Evlilikleri mutsuz kılan sevginin eksikliği değil, arkadaşlığın eksikliğidir. F. Nietzsche
· Eşler, bir makasın iki tarafı gibi olmalı; araya giren tüm olumsuzlukları kesebilmelidir. ANONİM
· Korkarım ki bir gün teknoloji, insan iletişiminin ve yakınlaşmasının önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak. A. Einstein