“Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır.” der Mevlana Celaleddin-i Rûmî.
Peki, siz bu söze katılıyor musunuz? Önemli olan sizce söylediklerimiz mi, yoksa karşı tarafın ne anladığı mıdır?
Konumuz üslup…
Rivayet o ki…
Padişahın biri, rüyasında, dişlerinin önden arkaya doğru döküldüğünü, yemek yiyemez hâle geldiğini görür. Canı sıkılan padişah, gördüğü rüyanın yorumunu yaptırmak üzere derhal saray tabircilerini huzuruna çağırtır.
Rüyasını anlattıktan sonra tabircibaşına:
“Hele bir söyle, bu rüya hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir?” diye sorar. Tabircibaşı hiç düşünmeden:
“Maalesef şerdir padişahım!” der ve sözlerine şöyle devam eder:
“Uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki gözlerinizin önünde bütün yakınlarınızın birer birer ölüp sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz.”
Tabircibaşının bu yorumu, padişahın gönlünde âdeta soğuk rüzgârlar estirir. Bir anlık sessizliğin ardından padişah hiddetle kükrer:
“Tez atın şunu zindana, felâket tellâlı olmak neymiş öğrensin!”
Muhafızlar, tabircibaşıyı yaka paça götürüp zindana atarlar. Padişah, bu kez huzurundaki diğer bir tabirciye dönerek:
“Sen söyle bakalım, rüyamın tabiri nedir, hayır mıdır, şer midir?” der.
Tabirci sükûnet içinde bir müddet düşünür, sonra birden yüzü aydınlanır ve tane tane konuşmaya başlar:
“Hayırdır padişahım, hayırdır!” der. “Bu rüya, bütün yakınlarınızdan uzun yaşayacağınızı ve daha nice seneler ülkenizi huzur ve saadetle idare edeceğinizi gösterir.”
Bu habere çok sevinen padişah, tabirciye iki kese altın ihsan eder. Olup biteni başından beri izleyenler ise, şaşkınlıkla tabirciye şu suali sorarlar:
“Aslında sen de tabircibaşı da aynı şeyi söylediniz. Padişah neden onu cezalandırdı da seni mükâfatlandırdı?”
Tabirci tebessüm eder ve şöyle der:
“Elbette aynı şeyi söyledik, fakat öyle zaman olur ki, ne söylediğinden ziyade nasıl söylediğin ve kime söylediğin daha mühimdir.”
İki farklı yorum, iki farklı anlatım dili. Üslup farkı dolayısıyla aynı manayı ifade eden sözlerin muhatabında oluşturacağı olumlu ve kötü neticelerini gösteren, ibretlik bir kıssa. Artık herkesin hissesine ne düşerse...
* * *
atasözü:“Gırtlak dokuz boğum, sekizini yut; birini söyle” der. O nedenledir ki “Söz ağızdan dirhemle, ölçüyle çıkmalı.” demiş eskiler. Çünkü söz yaydan çıkan ok gibidir. Geri dönüşü yoktur. Nereye, nasıl varacağını, etkisinin ne olacağını iyi hesap etmek gerekir. söz ki, yerine göre savaşı, yerine göre de başı kestirebilir. Kısacası dilin bozduğunu, el düzeltemez.
Genel manada neyi anlamak isterse insan, onu anlar.
Ama insan, sözleri ölçüsünde değer kazanır.
En güzel günler sizlerin olsun.