SOSYAL ÇÜRÜME VE TÜRKİYE

Abone Ol

Bir toplumu ayakta tutan temel ögelerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

v Karşılıklı saygı,

v Ahlak,

v Yardımlaşma,

v Adalete güven,

v Toplumsal eşitlik,

v Yasalara uyma,

v Ve bütün bunları insan beynine yerleştirip hayat felsefesi haline gelmesini sağlayan EĞİTİM.

Dikkat ederseniz, “din”, “dil” ve “milliyet” kavramlarını bunların arasına koymadım. Çünkü dünyada öyle toplumlar var ki, bunlarda birliktelik olmasa da sağlam bir toplumsal yapı oluşturabilmişler. Örneğin; ABD’de %65 Hristiyan (Hristiyanların da %40’ı Protestan, %20’si Katolik, %5’i de Ortodoks ve diğerleri), %30 dinsiz, %2 Yahudi, %1 Müslüman, %1 Budist ve %1 diğer dinlerden insanlar birlikte barış içinde yaşıyor. Ayrıca ABD, dünyanın en çok etnik kökenli ülkesi. Nüfusun %75,1-81.1'ini beyazlar(İngiliz, Alman, İrlandalı, İtalyan, vb.), %12.3-12.6'sını siyahlar, %3.7-3.9'unu Asya kökenliler ve %0.8'ini yerli Amerikalılar oluşturuyor. İsviçre’nin Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romanşça olarak tam 4 resmi dili var ama bu İsviçre’nin kıskanılacak düzeyde huzurlu ve kalkınmış bir ülke olmasına engel olmamış. Kanada’da ise resmi dil İngilizce ve Fransızca ama bunların dışında Cree, Ojibwe, Dene ve Inuktitut gibi yerel diller de konuşuluyor. Doğal olarak da bu farklı dilleri konuşan insanlar aynı zamanda farklı ırklara mensuplar ama hiçbir zaman ayrılıkçı bir düşünce akıllarına gelmemiş.

Son zamanlarda “Sosyal Çürüme” diye bir kavram sıklıkla kullanılmaya başlandı. Peki, nedir bu “Sosyal Çürüme”? Tarihte de bu konuya kafa yoran filozoflar, bu çürümeyi farklı nedenlere bağlamışlar. Örneğin Platon, adaletsizliğin ve yoksulluğun artmasıyla; Nietzsche, modern toplumun ahlaki değerlerinin zayıflamasıyla; Emile Durkheim, toplumsal düzenin temelinde yer alan değerlerin ve normların zayıflamasıyla; Karl Marx ise, kapitalizmin doğasıyla açıklamaya çalışmışlar.

Benim bakış açıma göre ise, sosyal çürümüşlük; bir toplumun ahlaki değerlerinin ve toplumsal düzeninin bozulmasıdır. Bu bozulma, toplumun farklı kesimlerinde farklı özellikler kazanarak değişiklik gösterebilir. Örneğin, toplumsal güvenin azalması, şiddetin artması, adaletsizliğin yaygınlaşması, yoksulluğun artması, toplumsal duyarlılığın azalması gibi durumlar, toplumsal çürümüşlüğün göstergelerindendir. Dikkat ederseniz bunların arasında din ya da ulus kavramlarıyla açıklanacak ögeler yoktur. Kısacası kişinin inançlı, inançsız, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, genç, yaşlı, kadın, erkek olması sosyal çürümüşlük içindeki rolünü etkilemiyor. Bu farklı özelliklere sahip insanlarımızın tamamının birleştiği ortak nokta ise sosyal çürümenin toplumun her tarafında büyük bir hızla yayılmakta olduğu.

Geçenlerde sizlerle paylaştığım bir araştırmadan yeniden ama kısaca söz etmek istiyorum. İngiltere Greenwich Üniversitesi’nce yapılan bir uygulamada 15 ülke başkentindeki caddelere 30 cüzdan atılmış. İçinde ise, 50 Euro ile birlikte cüzdanın kime ait olduğunu belirten bilgiler varmış. Japonya’da 30 cüzdanın 28’i geri teslim edilirken, Almanya’da bu sayı 17 olmuş. Müslüman ülkeler içinde sayılan Türkiye’de ise ne yazık ki sadece 2 cüzdan geri gelmiş. Bizden kötüleri gene Müslüman ülkelerden İran’da 1, Mısır’da ise kocaman bir 0. Kısacası, durum bu kadar feci ve acil olarak bir şeyler yapılması gerekiyor.

“Peki ama bu konuda neler yapılabilir?” diye sorarsanız, bana göre şunlar yapılabilir:

v Ekonomik eşitsizliği azaltmak;

v Eğitime ve kültüre yatırım yapmak;

v Toplumsal uzlaşmayı sağlamak;

v Aile içi eğitime önem vermek;

Olarak söyleyebilirim.

Ayrıca da, sosyal medya paylaşımlarında vurgulanan çatışmacı, ayrıştırıcı, kışkırtıcı ve yalan yayınlar yapanlara belirli yaptırımlar uygulanabilir. Biliyorum, bu bir anlamda sansürdür ancak, her ülke, bütünlüğünü bozmaya yönelik tehditleri engelleyecek önlemleri almak zorundadır, ayrıca almalıdır da!

Toplumsal çürümüşlük, gittikçe etkisini artıran ciddi bir tehdittir. Bu nedenle, eğer ülkemizin paramparça olmasını istemiyorsak, gerekli önlemleri alarak "zararın neresinden dönersek kârdır" prensibiyle hareket etmek zorundayız.  Herkes bu bilinçle hareket ederek üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek başlamalıdır.

Yoksa bu gidiş hiç de hayra alâmet değil…

     DÜŞÜNEN SÖZLER:

·       Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kendiniz kurtarıcı olun. ATATÜRK

·       Eğer ülkenizi kurtaracak bir lider beklemekteyseniz, ben size hiçbir şey öğretememişim demektir. ATATÜRK

·       İnsanın vatanını ne kadar sevdiği; aldığı sorumluluktan, gösterdiği ilgiden, girdiği riskten ve verdiği mücadeleden belli olur. ATATÜRK

·       Rahatınız bozulmasın diye hangi doğrudan vazgeçtiyseniz, o fiyata satıldınız demektir. Y. Güney

·       Kendine güneşi örnek alan bir kimseyi asla ve hiçbir şeyle korkutamazsınız. O ki ne batmaktan korkar, ne de yeniden doğmaktan usanır.

·       Hiçbir şey kitle kültüründeki bozulma kadar çabuk bulaşmaz. P. Gasset