Şükür ki, bu seçim de bitti ve artık şöyle geriye yaslanıp rahat bir nefes alabiliriz. Ne diyelim, kazananları kutluyor, kaybedenlere ilk seçimde yeniden görüşmek üzere sabırlar diliyorum. Artık politikayı bırakıp kendi kişisel yapımıza dönerek sorunlarımızla mücadele etmeye devam edebiliriz. Nietzsche’nin “Bir ülkede edebiyat, felsefe ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa, o ülke üçüncü sınıf bir ülkedir.” dediği gibi artık farklı şeyler düşünmenin ve konuşmanın vaktidir.
Lütfen, yolda giderken ya da bir yol kenarına oturup gelip geçenlerin yüzlerine bakın. Çok büyük bir çoğunluğun telaşlı, gergin ve asık suratlı olduğunu göreceksiniz. Sorsanız kendini mutsuz hissettiğini söyleyecektir. Çünkü içinde bulunduğumuz zaman dilimi bizlere elimizdekilerle mutlu olma sanatını unutturdu. İstediğimiz şeylere sahip olduğumuzda mutlu olacağımızı sanarak tüm çabamızı daha çok kazanıp daha çok harcayabilme amacına yönelttik. Hal böyle olunca da bu hırsın getirdiği doyumsuzluk ve bencillikle birlikte mutluluğun anahtarı olan paylaşma duygumuzu yitirdik. İnsan kalabalığı içinde yalnızlığımızı yaşamaya çalışıyoruz. Başkalarının ne durumda olduğu umurumuzda bile değil. Herkes kendi mutluluğunun peşinde…
Yıllardır hepsi de aynı kurumda çalıştığı için birbirini çok iyi tanıyan 500 kişinin izleyici olarak katıldığı “MUTLULUK DA, MUTSUZLUK DA BİZİM ESERİMİZ” adlı bir seminer düzenlenir. Konuşmacı, bir ara izleyicilerin tümünün katılımıyla bir grup çalışması yapmak istediğini söyler. Sonra da herkese aynı renk ve büyüklükte şişirilmiş birer balon ve aynı renk kalem dağıtarak balonun üstüne kendi isimlerini yazmalarını ister.
İsimlerin yazılı olduğu balonlar toplanarak başka bir salona götürüldükten sonra katılımcılar da buraya alınarak 5 dakika içinde üzerinde kendi ismi yazılı balonu bulmaları istenir. Tabii ki herkes deli gibi oraya buraya koşuşarak kendi balonunu aramaya başlayınca ortalık karışır. İnsanlar çarpışırlar, birbirlerini ittirirler, balonlardan bir kısmı ayaklar altında kaldığı için patlar ve büyük bir kargaşa yaşanır. Bu durumun doğal sonucu olarak da 5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamaz.
Katılımcılar salondan çıkarılıp, patlayan balonların yerine yenileri konularak herkes yeniden oraya alınır. Konuşmacı bu kez katılımcılardan en yakınlarındaki balonu alarak üzerinde adı yazılı kişiye vermesini ister. Oradakilerin hepsi de birbirini çok iyi tanıdığı için bu kez hiçbir karışıklık olmaz ve bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşur.
Ve konuşmacı yeniden söz alarak şunları söyler: “Yaşamımızda da bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ama ona nasıl ulaşacağını bilmediği için bir türlü bulamıyor. Oysa bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verirseniz, sizinki de size kendiliğinden gelir.“
Eeee, o zaman yapacağımız tek iş var: Bencilliği bırakıp başkalarının da kendilerini mutlu hissetmesi için çalışmak; bu arada da kendimizi mutlu hissetmek.
Mutluluğun peşinden gitmek de bu olsa gerek…
DÜŞÜNEN SÖZLER:
· Yeni bir araba sizi sadece birkaç hafta mutlu eder; yeni bir ev ise belki bir kaç ay. Gerçek mutluluğun anahtarı hizmetkârlıktadır; yani diğer insanlara yardım etmekte. Aldıklarımızın değil, verdiklerimizin üzerine inşa edilen bir hayat gerçek mutluluğu getirir. R. Sharma
· Birçok insan, mutlu olduğunu bilmediği için mutsuzdur. Dostoyevski
· Bir mutluluk kapısı kapandığında diğeri açılır. Ancak biz kapanan kapıya o kadar uzun bakarız ki, bizim için açılmış bulunan yeni kapıyı görmeyiz. H. Keller
· Birçok insan mutluluğu, burnunun üstünde unuttuğu gözlük gibi etrafta arar. Nietzsche