(12 Mayıs 2021’de İsrail saldırısı üzerine kaleme aldığım yazımı, birkaç paragraf ekleyerek yeniden paylaşıyorum. Durum çok daha ciddi ve yayılma eğilimi gösteriyor.)
Emperyalizmin Ortadoğu jandarması Gazze’yi yıkıyor. Saldırıyı Hamas örgütünün başlattığına ilişkin haberler geliyor. Kuruluşu ve varlığı şüpheli bir örgüt olan Hamas’ın bu saldırıyı MOSSAD veya CIA’nın haberi olmadan başlatması mümkün mü? İsrail bu saldırıya hazırlıksız yakalanmış olabilir mi? İstihbarat örgütlerinin cirit attığı bu bölgede Hamas yalnız başına bu saldırıya karar vermiş olabilir mi? İçerde iyiden iyiye sıkışmış olan Nazi Netanyahu’yu kurtarma operasyonu olamaz mı? İsrail halkının kitle gösterileriyle Netanyahu’yu sıkıştırdığı, politikalarını şiddetle protesto ettiği bir ortamda Hamas faktörü işe sokuluyor! Şüpheli bir durum var ortada. Olan Filistinli yoksullara oluyor. Hamas esas olarak Filistin Halkına zarar veriyor.
ABD’nin Ortadoğu’daki ileri karakolu olan İsrail, Gazze’de Filistin halkına yine saldırdı. Bu saldırıların sonu hiçbir zaman gelmeyecek. Kuruluşu terör ve şiddete dayalı olan İsrail emperyalist batının şımarık çocuğu olarak, Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün Filistin halkına yönelik saldırıları ve yayılmacı politikaları nedeniyle pek çok kez kınamasına ve işgal ettiği toprakları boşaltması doğrultusunda kararlar almasına karşın hiçbir uluslararası sözleşmelere ve karara uymuyor. Bu politikası emperyalist Batı tarafından ya görmezden geliniyor ya da “kendini savunma hakkı” olduğu ileri sürülerek destekleniyor. Varlığı sadece Filistin halkı için değil tüm bölge halkları için büyük bir tehdittir.
Batı’nın bu ikiyüzlü tavrı birkaç temel nedene dayanıyor: tüm ülkelerin günümüzde bağımlı oldukları fosil yakıtların önemli bir oranının Ortadoğu, özellikle Arap, ülkelerinde bulunuyor olması, ayrıca enerji hatlarının da ağırlıkla bu bölgeden geçiyor olması. İnançsal ve kültürel farklılıklar da önemli rol oynar. Emperyalist Batı Arap ülkelerindeki yönetimleri kendisine bağlayarak, bağlayamadıklarını çeşitli yöntemlerle bağımlı kılarak, bunların hiçbirini başaramadığı zaman da ajanları yoluyla ülkelerde, “Turuncu Devrim, Arap Baharı” gibi adlar altında karışıklık çıkararak kendi ellerinde oyuncak olacak iktidarlar oluşturuyor ve ileri karakolu olarak kullanıyor. Bu saptama tüm Ortadoğu ülkeleri için geçerlidir.
Libya’da Kaddafi’nin devrilmesi ve linç edilmesi, ailesinin yok edilmesi, Irak’ta Saddam’ın yıkılıp idam edilmesi, ailesinin yok edilmesi, Mısır’da Mübarek’in yıkılıp yerine işbirlikçi iktidar getirilmesi yaşadığımız ve televizyonlardan naklen izlediğimiz Amerikan ve Nato oyunlarıdır. Her ne kadar Rusya ve Çin oyuna bir biçimde dahil olup kendi nüfuz alanlarını genişletiyor olsa da, şimdilik denge Batı lehinde gibi gözüküyor. Bu satranç tahtasında Rusya Suriye krizinde kendine alan açmış, Batı’nın istediği Esad’ı yıkma girişimi engellenmiştir. Bu batağa hiç girmemeliydik. Buradaki durum bizi yakından ilgilendiriyor.
Dünyada ulusal (Nationalist) hareketler daima yurtsever güçler olarak işgalci Batı’ya karşı savaşmış ve bağımsızlıklarını almışlardır. Kara Afrika’daki örnekler Angola, Kongo, Güney Afrika Cumhuriyeti, Nijerya ve diğerleridir. Orta Amerika’nın bütün ülkeleri Amerikan güdümlü hükümetlerce yönetilmektedir, bu yönetimlerin değişmesini isteyen Ulusal (Nationalist) hareketlerin tamamı anti-emperyalist karakterdedir. Güney Amerika ülkeleri Venezuela ve Bolivya Amerikan stratejilerine direniyor. Filistin’deki tüm bağımsızlıkçı hareketler de, içlerinde din merkezli oluşumları barındırmakla birlikte, ağırlıklı olarak anti-emperyalist karakterdedir.
Bir bölge ülkesi olarak ülkemiz yukardaki saptamanın dışında kalır. Ülkemizdeki ulusalcılık (=milliyetçilik) ve muhafazakarlık iddiasındaki akımların istisnasız tamamı Amerikancıdır. Çoğunun içinde Amerikan kontra okullarında yetişmiş yöneticiler bulunmakta, Amerikan çıkarlarıyla örtüşen politikalar izlemektedir. Dünyada yurtsever temelde gelişen ulusalcı akımlar bizde tam tersi yapıdadır; 6. Filoyu kıble görmek, secdeye durmak! Bu tersine gelişme içindeki oluşumlar ülkedeki anti-emperyalist hareketlere karşı milis gücü olarak da kullanılmış, yetersiz oldukları yerde cuntalar yaratılarak kanlı operasyonlarla, toplu kırımlarla tam bağımsızlıkçı hareketlere set çekilmiştir.
İsrail kurulduğu günden beri Filistin’de sürekli yayılmacı politikalar gütmüş, çıkan her savaşta emperyalist batının desteğiyle girdiği her karış toprağı işgal etmiş, sınırlarını genişletmiştir. Suriye’de Golan Tepeleri, Ürdün’de Batı Şeria, Mısır’da Sina Çölü’nün önemli bir parçası, Yine Mısır’da Filistinlilere lütfen bırakılan Gazze Şeridi dışındaki topraklar İsrail işgali altındadır. Filistin halkı ne acıdır ki birkaç bin kilometrekarelik alanlara sıkıştırılmış, bu bölgelere gidecek her yardım ve malzeme dahi işgal kuvvetlerinin denetiminden geçmektedir. Bu kabul edilemez işgal durumu B.M. kararlarına rağmen sürüyor. Üç tarafı Arap ülkeleri, dördüncü kıyısı deniz olan İsrail keyfine göre at oynatıyor, Filistin halkı kan ağlıyor. İsrail’i bir haydut (=terörist) devlet olarak adlandırmak en doğru tespit olacaktır.
(SÜRECEK)