SİYASİ AHLÂK VE PARTİ DEĞİŞTİRME...

Abone Ol

Mehmet Ali Çelebi, Ergenekon davasından ve Silivri sanıklarından bir teğmen…

CHP sahip çıktı, 2018 seçimlerinde CHP’den İzmir Milletvekili oldu. Ama 2021’de istifa etti, Memleket Partisine girdi. 2022’de Memleket Partisinden de istifa etti.

Ve bugünlerde AKP’ye geçeceği söylentileri dolaşımdadır.

Hem bu nedenle hem de siyasetçilerimizin TV tartışmalarında kaba kuvvete varacak ölçüdeki şiddet görüntüleri, siyasi ahlak konusunu bir kez daha gündeme getirmiştir.

Zaten yıllarımız da günlerimiz de siyasi ahlak tartışmasıyla geçti ve de geçmektedir.

TDK'da ahlâk, “Bir toplum içinde insanların uymak zorunda bulundukları davranış kuralları” olarak tanımlanır.

Halk arasında ise “Ahlâk, doğru ve haklı olan zorunlu bir davranış biçimidir” diye tanımlanmıştır.

İşte bu tanımlara göre ülkemizde siyasi ahlâk ne durumdadır, bir görelim dedim.

* * *

Hacı Bektaşi Veli, bundan 800 yıl önce “Eline, beline, diline sahip ol” demişti.

Peki, Anadolu'ya ekilen bu düşünsel hümanizm ve ahlâki çağrışım, siyasette yer bulmuş mudur? Hayır!

Çünkü siyasi ahlâkta:

-Hırsızlık yapmak yoktur. Ama bizde vardır.

-Yalan söylemek yoktur. Bizde vardır.

-Yolsuzluk yapmak yoktur. Bizde vardır.

-Rüşvet almak yoktur. Bizde vardır.

-İş takibi yapmak yoktur. Bizde vardır.

Oysaki siyasi partiler, demokratik düzenin temel unsurlarıdır.

Toplumun her kesimini temsil eden, tabanla tavanı birleştiren ve sistemi yaşatan bir üst siyasal organizmadır.

İşte bu nedenle:

Siyasi ahlâkta farklı siyasetlere, farklı kimliklere hakaret etmek yoktur. Bizde vardır.

Hem de çok seviyesiz bir dille... Hem de tam bir sokak jargonu ve şiddet ile...

* * *

Mevlana, 800 yıl önce “Ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün” demişti.

Demişti ama Anadolu'ya ekilen toplumsal ve siyasal dürüstlüğün temsili olan bu ahlaki çağrışım, siyasette yer bulmuş mudur? Hayır!

Çünkü siyasi ahlâkta, siyasi çıkar için parti değiştirmek yoktur. Ama bizde vardır.

Hem de gelenekselleşmiş gibi...

İsim vermek doğru olmayabilir ama zorunlu olarak işte birkaç örnek:

1995’ten başlayarak DYP, ANAP, DP, CHP, İYİ Parti Rozetlerini takan İzmir Milletvekili Aytunç Çıray gibi…

2002’de AKP Milletvekili olan ve sırasıyla AKP, LDP, ANAP, GENÇ PARTİ rozetlerin takan İstanbul Milletvekili Emin Şirin gibi…

1983’te DYP, 1989’da ANAP, 1994’te CHP, 1995’te DSP’den Afyon Milletvekili, 1996’da yeniden DYP, üç gün sonra DSP, 24 gün sonra yine DYP, 1997’de MHP rozetlerini takan, ama bir ay sonra istifa eden Kubilay Uygun gibi…

Bu liste uzar gider…

Elbette tercihleridir. Ama siyasi ahlâk, inandırıcı olmayan nedenlerle partisinden istifa edenin milletvekilliğinden de istifa etmesini gerektirir. Bu, seçmene saygının bir ifadesidir.

* * *

Siyasi ahlâkta, siyasi ilkelerinden ödün vermek yoktur. Ama bizde vardır.

2016’da dokunulmazlıklar için “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” denildiği gibi... 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimindeki “Ekmeleddin faciası” gibi...

Siyasi ahlâkta, topluma kin ve nefret tohumu ekmek yoktur. Ama bizde vardır.

Tüm günlük konuşmalarda, tüm grup konuşmalarında, TV kanallarında yapılan tüm söyleşilerde olduğu gibi...

Ve bugün öyle bir noktaya gelinmiştir ki, siyasi ahlâk yoksunluğu, ekilen kin ve nefret tohumları, bu ülkede toplumsal ahlâkın da gelişmesini engeller olmuştur.

İşte bu nedenlerle Kılıçdaroğlu, “Bir siyasi ahlâk kanununa ihtiyaç var” demişti.

Hatta Mart 2017'de Samsun'daki bir konuşmasında, “İhale takipçisinin Meclis'te ne işi var? Yolsuzluk yapanın Meclis'te ne işi var?” demişti.

Ancak bir realite var ki, bizim toplumda kanunlar da bir işe yaramaz olmuştur.

Nitekim Napolyon Bonaparte bu olguyu, 200 yıl önce formüle etmiş ve “Ahlâk olmayan yerde kanun bir şey yapamaz” diyerek sanki bugünleri tanımlar olmuştu.

* * *

Evet, ülkemizde siyasi ahlâkın panoraması böyledir. Düzelir mi, bilemiyoruz.

Bu nedenle yazımın sonunu, ahlak üzerine söylenmiş sözlerle bağlamak istedim.

Ünlü Romalı devlet adamı ve tarihin büyük hatibi Cicero, “Memleketler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çöker” demişti.

Martin Luther King, “Bir ülkenin geleceği ve ilerlemesi sağlam kalelere, güzel binalara ve milli gelirine göre değil, o insanların ahlaki değerlerine bağlıdır” demişti.

Ve Atatürk, “Bir millet, zenginliğiyle değil ahlak değeriyle ölçülür” demişti.