Bu köşeyi mümkün olduğu kadar siyaset dışında tutmaya çalışıyorum, ama seçimlere çok az bir zamanın kaldığı şu günlerde, çiçek açan kirazların görüntü güzelliğinden ya da bereketli yağmurlardan söz edersek kafanızı büküp güler geçersiniz. Çünkü kimsenin siyasetin fokur fokur kaynadığı içinde bulunduğumuz günlerin hararetli ortamında bunların güzelliklerini fark edecek gözle bakmaz. Ben de bu nedenle parti ayırımı yapmadan gözden kaçan bazı noktalara değinmenin yararlı olduğunu düşünüyorum.
“Kıymetinden geçilmemek” diye bir deyim vardır ve aslında pek de değerli olmayan bir şeyin bir anda duyulan ihtiyaç nedeniyle çok değerlenmesi üzerine kendini ağıra satması olarak açıklanabilir. Bu açıklamayı günümüzdeki mini minnacık oy potansiyeli olan partilerimiz için yazdım. Seçime “Cumhur” ve “Millet” ittifakları olarak iki ayrı grup partinin birbirine yakın oy potansiyelleriyle yola çıkması üzerine bu mini partiler öyle bir kıymete bindi ki çalımlarından geçilmiyor. Taze gelin misali nazlanıp duruyorlar.
Peki, buna karşılık her iki ittifak ne yapıyor? Mevlana’nın “Gel, gel, ne olursan ol, yine gel. İster kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol, yine gel. Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da, yine gel...” özdeyişindeki gibi kimse kimsenin öncesine sonrasına bakmadan yanında görmek için önüne kırmızı halıları seriyor. Öyle ya da böyle ikna eder etmez de o parti ya da lideriyle ilgili eskiden gelen tüm olumsuzlukları dolaba kaldırıp “Görmedim, duymadım, söylemedim” şeklinde 3 maymunu oynamaya başlıyor.
Buna karşılık diğer ittifak ise karşı cephede yer almaya karar veren partinin ve liderinin eski kirli çamaşırlarını bir bir ortaya döküp, ayrıca da bire bin katarak hakaret bombardımanına başlıyor. Daha dün methiyeler düzüp yanına çekmek için uğraş verdiklerini bir anda tu kaka ilan edip yalan, yanlış suçlamalarla iftira taarruzuna geçiliyor. Bu arada da fotoshop ustalarımız tüm maharetlerini kullanarak hedef siyasetçiyi her türlü aykırı durumda gösterip kendi yandaşlarının araştırmadan hemen kabullenecekleri paylaşımlara hız verdiler. Teknolojiyi bu kadar kötü amaçla kullanmayı becerebilen başka bir ulus var mıdır acaba?
Şimdi de sıra insanlarımızda. Tüm bunlara karşın bizim millet ne yapıyor? Hiçbir şey yapmıyor dersek yalan olur. Yaptığı tek şey, kendi kafasına uygun haberler veren, daha doğrusu haberin orasını burasını çekiştirip değiştirerek kendi gidişatına uygun hale getiren bir TV kanalının başına oturup, yarın arkadaşlarıyla yapacağı tartışmalarda kullanacağı malzemeleri depoluyor. Kendinin düşünüp fikir üretmesine ne gerek var; söylenenleri hafızasında tutup yarın papağan gibi tekrarlasa yeter. Doğru olup olmadığı ise hiç önemli değil. Tıpkı, “dibek dövücünün hıh deyicisi” deyiminde olduğu gibi.
Ha, bu arada görmezden geldiğimiz en önemli tehlike toplumsal ayrışma denilen insanlarımızın karşı görüşte olanları düşman olarak görmeye başlaması. Millet, siyaset yüzünden 50 yıllık arkadaşıyla tartışıp dostluğunu bitirme noktasına geldi. Eğer birileri bizim böyle olmamızı amaçlayıp bu yönde çalışıyorlarsa bir yerlerine kına yaksınlar, gerçekten amaçlarına ulaştılar.
“İş bu noktaya geldikten sonra ne yapılabilir?” sorusuna gelince, ben önceliği eğitime veririm. Finlandiya örneğinde olduğu gibi, eğitim sistemimizi sil baştan yeniden ele alarak ezberleyen değil, okuyup düşünen, aklını kullanan, geçmişiyle barışık, atalarından gelen değerlerine bağlı, şekilci ve taklitçi değil, Kur’an’ı Kerim’deki gerçek İslam’ı okuyup öğrenerek bunu yaşamaya çalışan insanlar yetiştirmemiz gerekiyor. Yoksa yarın çok geç olacak, yok olup gideceğiz.
Bilmem bana katılır mısınız?
DÜŞÜNEN SÖZLER:
•Eşeğe gem vurma, kendini at sanır. Cenap ŞEHABETTİN
•Benim gibi düşünmeni istemiyorum. Sadece düşünmeni istiyorum. SOKRATES
•Bize iki yuvarlak organ verildi. Biri oturmak, diğeri düşünmek için. Başarınız hangisini kullanacağınıza bağlı. Ann LANDERS
•Bir ormanda ceylan, aslan, kaplan, zebra, fil vs. gibi hayvanlar birlikte aynı yöne koşuyorlarsa, bilin ki o orman yanıyordur. ANONİM
•Bilinç insanı kahveden daha uyanık tutar. Kemal TAHİR
•Boş bir kafa, şeytanın çalışma odasıdır. Samuel SMILES
•Ya sırtımıza alıp taşıyoruz, ya ayağımızın altına alıp çiğniyoruz; Öğrenemedik bi türlü yan yana yürümeyi. Ömer HAYYAM
•Okşayanın kıymetini bilmeyenler, tekmeleyenin ayağını öperler. Douglas ADAMS
•Değerlerini diğerlerinden ayıramıyorsanız, meğerlerini bir cebinde, keşkelerini öbür cebinde bulacaksın. LA EDRİ