ŞİİR DİLİYLE ÖYKÜLER VE FIKRALAR-8

Abone Ol

YOLUNACAK KAZ

Ordusuyla birlikte

Sultan Dördüncü Murat;

Doğu’daki isyanı

bastırmaya son sürat…

Yola çıkıp dereler,

dağlar, ovalar aşmış;

Sonunda Pasinler

Ovası’na ulaşmış.

Bakmış, çok uzaklarda

görünmekte üç nokta;

Bu üç nokta belli ki

tarlada çalışmakta…

Baş vezire dönerek

demiş: “Kumanda sende!”

Atını üç noktaya

hedefliyorken: “Ben de…”

Sözüne döndüğünde,

bakmış ikinci vezir;

“Kusurluysam Sultanım,

boynum kıldan incedir.

Ben de sizinle birlik,

izin verin geleyim;

Kendimi yanınızda

can şenliği bileyim.”

“Hay hay! Gelebilirsin…”

demiş bu saf vezire;

Biraz da yapar gibi,

elbet ona nazire.

Peşinde veziriyle

atlarını koşturmuş;

Yeni bir oyun için

yüreğini coşturmuş.

Yaklaştıkça üç nokta

üç canlıya dönüşmüş;

İki öküzüyle bu,

çift süren bir köylüymüş.

Köylü çiftçi oldukça

ilerlemiş bir yaşta;

Atlıları görünce

siper yapmış el başta.

Sonra öküzlerini

“dovvah!” diye durdurmuş.

Bakışlarına: “Kimdir

bunlar?” diye sordurmuş.

Ancak tam seçememiş

yanına gelmeyince;

Ömür boyu çilekeş

kaderi gülmeyince…

Sültan Murat selamla,

kolaylıklar dilerken;

Ardından sormuş ona:

“Erken kalkmadın mı sen?”

Yaşlı çıftçı anlamış

bu şifreli soruyu;

Hayal meyal seçerken

uzaktaki orduyu…

Anlamış ki o kişi

o ordunun başıdır;

Aklı ve zekasıyla

bin renkli kumaşıdır.

Sorusunun üstüne

sanmayın fazla daldı;

Demiş: “Erken kalktım ya,

onları eller aldı.”

Aldığı bu yanıttan,

memnundu Sultan Murat;

Kişneyip onaylamış

altındaki o kırat.

İkinci soru gelmiş:

“Uzaklarla nasılsın?”

“Uzağı yakın ettim;

gönül yakında kalsın.”

Sultan yeniden sormuş:

”Nasılsın iki ile?”

Bunu da yanıtlarsan,

dileğini sen dile.”

Yanıtı yapıştırmış:

“İkiyi üç eyledim;

Sorarsan dileğimi,

onu Hak’tan diledim.”

Sultan Murat atını

çevirip ordusuna.

Son olarak demiş ki:

“Son bir soru var sana;

Şöyle besili bir kaz,

göndersem yolar mısın?

Böyle bir teklifime,

evet deyip var mısın?”

Yaşlı köylü gülerek:

“Buna elbette varım;

O işin erbabıyım

incitmeden yolarım.”

Sultan Murat atını

yönlendirmiş orduya

Veziri de şeytanı

gıdıklamış, sor diye.

Köylü ile Sultan’ın

şifreli konuşması;

Soru ve yanıtlarla

güzelce anlaşması…

Merakını artırmış,

bilmese çatlayacak.

Şişmiş bir balon gibi

aniden patlayacak

“Sultanım,” demiş vezir:

“Merakımı hoş görün.

Boynum kıldan incedir;

isterseniz öldürün.

Köylüyle konuşmanız,

oldukça şifreliydi.

Hiç bir şey anlamadım,

soru, yanıtlar neydi?”

Saf vezirin yüzüne,

Sultan dönüp bakarak;

“İzin benden, git öğren.

Madem ettiysen merak?”

“Çok sağ olun Sultanım,”

diyen vezir atını;

Çevirmiş soruların,

almaya yanıtını.

Yaşlı köylü görünce

geldiğini vezirin;

Demiş ki Cennet olsun,

öte dünyada yerin

Vezir demiş o kişi,

bizim sultanımızdır;

Ben onun veziriyim.

Bizim baş tacımızdır

Hiçbir şey anlamadım

sizin söyleşinizden

Açıklamanız için

koşardım peşinizden.

Erken kalkmadın mı ya,

yanıtın eller aldı.

Nasıl bir bağlantı bu?

Geriye neler kaldı?”

Şıklayan çift parmağı:

“Parasız olmaz” demiş.

Vezir hemen çıkarıp,

bir kese altın vermiş.

“Sen hiç evlenmedin mi?

Oğlanlar nerde kaldı?

Yanıtım, hep kız oldu,

onu da eller aldı.

Kadersizliktir benim

hisseme düşen payım.

O nedenle bu yaşta

hala çalışmaktayım.”

“Uzak ile nasılsın?

diye sorduğundaysa;

Yakınla yetinirim

demiştin ona oysa.”

Sürtünen çift parmağı

işaretmiş paraya;

Vezir bunu öyküce

taşıyacak saraya.

Bir kese altın daha

girmiş onun cebine;

Demiş ki: “Anlamını

söyleyeyim ben yine.

Gözün net görüyor mu?

Demek istedi, anla!

Gözüm iyi görmüyor,

yetinirim yakınla.”

“İki ile nasılsın,

diye sorarken sana;

İkiyi üç eyledim,

diyerek güldün ona.”

Şıkırdayan parmaklar,

parayı anımsattı;

Vezir yine çiftçiye

bir kese altın attı.

“Sorunsuz taşıyor mu

o bacaklar bedeni?

Baston, üçüncü bacak,

bastonla taşır beni.”

“Bu da basitmiş oysa

nasıl da bilemedim?

Ben de Sultanım gibi

neşeyle gülemedim.”

Bu kez son soru için,

altınlar peşin gelmiş.

“Şu kaz yolmayı…” derken;

“Onu da sen bil,” demiş.

Saf vezirin gözünün

önünde sökmüş şafak;

Ordunun arkasından

yollanmış ufak ufak.

(SÜRECEK)