ŞİİR DİLİYLE DEYİMLERİN ÖYKÜSÜ-2

Abone Ol

VERMEMİŞ MABUT NEYLESİN MAHMUT

Kimi insanlar vardır,

talihsiz bir kişidir;

Şansları hiç gülmeyen,

hem de bahtsız kişidir.

Öykünün kahramanı,

 işte böyle birisi;

Adı, “Tıkandı Baba”

öyküdedir gerisi.

Sultan Birinci Mahmut,

döneminde yaşarmış;

İstanbul- Beşiktaş’ta

yorgancılık yaparmış.

O kadar yayılmış ki

Tıkandı Baba ünü;

Sultan Birinci Mahmut

 bile duymuş ününü.

Giysi değiştirerek

onu görmeye gitmiş;

Saf tavrı, konuşması,

 Padişahı cezbetmiş.

Yardım etmek istemiş

adını gizleyerek;

Hayali, hayırsever

yurttaş adı vererek…

“Her baklava altına

 birer altın gizleyin;

Bunu bir hayırsever

yurttaş gönderdi, deyin.”

Diyen Sultan bir tepsi

baklavayı iletmiş;

Tıkandı Baba ise

dinleyin bak ne etmiş.

Bir tepsi baklavaya

pek çok sevinmiş ama

“Boğazda bostan bitmez”

diyerek bir adama;

Satmış onu; “Parası

yaraya merhem olur;

İşimiz de az buçuk;”

Der: “Yoluna koyulur.”

Sultan Mahmut üzülür,

duyunca bu durumu;

Bir hafta sonra yapar

kendince bir yorumu.

Bu kez de nar gibi bir

tavuk kızarttırarak;

Ardından da içini

altınla doldurtarak…

Farklı bir kişi gibi

gönderir saf adama;

Bu kez de, “Bu altınla

toparlansın,” der ama…

Komşusu balta olur,

“Sen ki yoksul birisi;

Şanssızlık, bahtsızlıkta

 talihsizler pirisin…

Tavuğunu bana sat,

 dersem mutlak verirsin.

Vereceğim parayla,

bir hafta geçinirsin.”

Yaşam boyu yollarda

hep de kalmıştır yaya;

O da belli miktara

tutar satar komşuya.

Sultan çok öfkelenir,

durumu öğrenince;

“Bu kadar saflık olmaz!”

Der:“Ne sence, ne bence.”

Buyurur: “Tez zamanda

getirin huzuruma;

Açıkçası bu saflık,

çok gidiyor zoruma.”

Zavallı, apar topar

saraya götürülür;

Korkudan tiril tiril,

ölür ölür dirilir.

Sultan Mahmut gülerek:

“Korkmayınız!” der ona;

Sonra olup biteni

tek tek iletir ona.

Tıkandı Baba hemen,

bin bir şükür duayla;

Kapanır Padişahın

ayağına saygıyla.

Topkapı Sarayı’ndan 

Padişah buyruğuyla;

Sultan arabasına

bindirilip alayla…

Hep birlikte gelirler

Mercan Yokuş başına;

Toplanmıştır tüm millet,

seyrine, yarışına.

Bir kalbur kasnağından

yapılmış bir çemberi;

Verip der ki: “Yokuştan

aşağıya, ileri…

Fırlatacaksın bunu,

vardığı yerden haber

Gelsin; tüm araziyi

yapılarla beraber…

Ben sana vereceğim;

hadi göreyim seni;

Kır şeytan bacağını,

döndür şu talihini.

Şaşkınlıktan çemberi

hedefe doğrultamaz;

Ne yazık ki telaştan

doğrultup fırlatamaz.

Hedef şaşar köşeden,

ağaca çarpar döner;

Çemberin hareketi

onun alnında söner.

Sonraki deneme de

başarısızdır yine;

Yazık ki çember yine

ulaşmaz hedefine.

Uzun uzun “La havle, y

a sabır,” çeker Sultan,

Der ki: “Şansın dönecek,

dayan birazcık dayan!”

Sonra alıp götürür,

Tıkandı’yı saraya;

Der ki: “Şansın yükselsin

bu kez güneşe, aya.

Tıkandı’yı götürür

Hazine Odası’na;

Burda son bulduracak

yüreğinin yasına.

Bu Hazine Odası

altınlarla doludur.

Buradan çıkan her yol,

varsıllığın yoludur.

Verilen kürek ile

altına daldıracak;

Kürekte kalan altın,

 hepsi onun olacak.

Heyecanla küreği

tersinden daldırınca;

Daldırıp da küreği

havaya kaldırınca…

Küreğin kubbesinde

bir iki altın kalır;

Şair ruhlu Padişah

buna şaşırakalır

Der: “Vermeyince Mabut;

Ne Yapsın Sultan Mahmut.”

(SÜRECEK)