ÖKÜZ ÖLDÜ ORTAKLIK BİTTİ
Yoksul bir köylünün çift
sürdüğü öküzlerden;
Yazık birisi ölmüş;
“Yardım almalı nerden?”
Diyerek düşünürken,
aklına şehirdeki;
Toprak ağası gelmiş,
biraz uzak yerdeki.
Giderek ağasına
“Öküzüm öldü,” demiş;
Bir öküz almak için
ondan para istemiş.
Ağa, ağır şartlarla
“Peki,” demiş isteğe;
Demiş ki: “Vereceksin
karşılık, bu desteğe.
Para ödenenece,
hayvan ortak malımız;
Elli dönüm tarlamı
süreceksin yalınız.
Ağılımda davara,
düzenli bakacaksın;
Harmanda yardım için
her yıl bulunacaksın.
Yoksul köylü öküzün
parasını hemence;
İstemesin diyerek
borcu gününden önce…
Ağaya kul ve köle
olarak armağanlar…
Götürmüş aralıksız;
ağa bundan ne anlar?
Aradan üç yıl geçer,
yazık ki hayvan ölür;
Zavallı köylü bundan
acılara gömülür.
Ağa eskisi gibi
köylüden hizmet bekler;
Takdir edilmemiştir,
verdiği tüm emekler.
Sabrı tükenen köylü
ağaya sitem eder;
“Öküz öldü ağam,” der,
“Ortaklık burda biter...”
SUSUZ GETİRİR
Hem varsıl, hem büyük bir
aşiret obasında;
Sürüsünü otlatan
dağında, yaylasında…
Yoksul bir çoban varmış,
genç ve yakışıklıymış;
Sevdiği güzel kızın,
kaşı yay, yüzü aymış.
Aşiret başkanının
kızıymış sevdiği kız;
Kız da onu severmiş,
gözleri yıldız yıldız.
Ancak babası onu
nişanlar bir zengine;
Dermiş: “Olmalı her şey,
daim dengi dengine.”
Yoksul çobanla genç kız,
kuytularda buluşur;
Sonsuz sevdalarından,
bitimsiz aşk oluşur.
Aşiret başkanına
duyurmuşlar bunları;
Başkan duyar da bunu,
bağışlar mı onları?
Hemen yakalamışlar,
kızla yoksul çobanı;
Demişler: “Göremezsin
artık yazı yabanı!”
Başkan babası kızı
çadırına hapsetmiş;
Çobanı da yaşlılar
buyruğuna iletmiş.
Demiş: “Ceza işini,
sizler belirleyiniz;
Verilen ceza, suça
eşit olsun deyiniz.”
Yaşlılar toplanmışlar,
ceza belirlenecek;
Belirlenen cezayı,
çoban çeksin denecek.
Çobana çok acıyan
yaşlılardan birisi;
Teklif sunmuş, tamamdır
sunduğu önerisi.
Demiş ki: “Çoban bize,
usta mıdır işinde?
Kanıtlasın, koştursun,
sevdasının peşinde.
Sürüsünü iki gün
biz susuz bırakalım;
Üçüncü gün dereye
sürsün ona bakalım.
Su içmeden sürüyü
geriye döndürürse;
Kızı ona verelim;
herkes uygun görürse.
Bunun başarılması
olanaksız diyenler;
Aşiret başkanıyla,
sevenler sevilenler…
Bu öneriyi uygun
bulup kabul etmişler;
Sürüyü tam iki gün
susuzca bekletmişler.
Çoban üçüncü günde
sürüsünü, alarak;
Yönlendirmiş dereye,
kavalını çalarak…
Getirmiş sürüsünü
derenin kıyısına;
Son vermek istiyormuş,
yüreğinin yasına.
Merak eden aşiret halkı
seyire çıkmış;
Yüreklerde heyecan,
merak ateşi yakmış.
Öyle içli çalmış ki
burda çoban kavalı;
Böyle hazin nameyi,
duymamıştır obalı.
Sürünün önündeki,
sürü öncüsü koyun;
Acaba çobanına
yapabilir mi oyun?
Öncu koyun derenin
suyunun kıyısında.
Ani bir duruş yapmış,
umulmadık bir anda.
Herkes sanıyormuş ki
sürü dalacak suya.
Üç günlük susuzluğu
silecek doya doya.
Öncü koyunla sürü
suyu içmeden dönmüş;
Sürü, yoksul çobanla
kötü yazgıyı yenmiş.
Çoban sevdiği kızı
alarak mutlu olmuş.
“Suya götürüp susuz
getirir.” deyim olmuş
(SÜRECEK)