Şarklılık !

----------------KENT NOTLARI------------------

Abone Ol

Görüntü gözlerimizin önünde.

NATO Genel Sekreteri olan Mark Rutte, Hollanda Başbakanlığı görevini kendinden sonraki Başbakan Dick Schoof’a devrediyor ve bisikletine binip tek başına evine dönüyor. Tarih Ekim 2024…

Mark Rutte, 2010-2024 arasında Hollanda’nın en uzun süre görev yapmış Başbakanı…

Almanya’yı 2005-2021 yılları arasında başarıyla yöneten Şansölye Angela Merkel’in, tek başına evinin alışverişini yaparken market arabasıyla görüntüleri de belleklerimizde duruyor.

Japonya’nın ilk kadın Başbakanı Sanae Takaiçi de, 1991 model Toyota Supra otomobil kullanıyormuş.

Avrupa’da, bisikletiyle işine gidip-gelen, alışverişini kendisi yapan, son derece mütevazı yaşayan başbakan, bakan örnekleri o kadar çok ki…

*

Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in geçen hafta Ankara’yı ziyaretinde basına yansıyan görüntüler, bütün bunları akla getirdi.

Dünyanın üçüncü büyük ekonomisini yöneten adam, havalimanında, valizini, dosyalarını ve yedek takım elbisesini kendisi taşıyor, eşiyle birlikte.

Ahmet Hakan da, Merz’in “İsrail yanlısı” tutumuna takmış; “Valizini kendi taşıyormuş, aman da aman, aman da aman!” diye dalga geçiyor.

Hem Gazze’deki soykırıma, katliama karşı durup, hem de tevazu içinde olmak mümkün değilmiş gibi!...

(Hamas’ın üstlendiği rolü de masaya yatırınca, bunun çok boyutlu ve çok önceden hazırlanmış bir “emperyalist proje” olduğu gerçeğini, uzun uzun tartışmamız gerekir.)

Ahmet Hakan, “…insan olmak valiz taşımaktan bin kat daha önemlidir” diyor ki, ben de yüzde yüz katılıyorum.

Ama, hem insan olmak, hem de kendi valizini kendisi taşımak daha iyisi değil mi?

*

Makam ve mevkilerin olması gerekenden çok daha fazla yüceltilmesi, abartılması anlamına gelen debdebe, ihtişam, mübalağa, hiç tereddütsüz “şark” alışkanlıklarıdır.

Birikimi, donanımı, gerçek değeri yeterli olmayanlar, olduğundan daha değerli görünmeyi bu yolla sağlarlar.

Özgüven sahibi olanlar, değerlerinden kuşkusu olmayanlar ise, güvenlik vb. gerekçelerini olması gereken sınırda tutup aşırılıktan kaçınırlar.

Örneğin, Türkiye’de 130 bin makam aracı varken, bu rakam Japonya’da 10 bin, Almanya’da 9 bin, Fransa’da 8 bin imiş.

Son model makam araçları, şatafatlı makam odaları, görevliler, hizmetliler, korumalar…

Tam “şarklılık”…

*

Şark nerede başlar, nerede biter?

Şark zihniyeti, eski Osmanlı coğrafyasında, yani Balkanlar’da ve Doğu Avrupa’da da varlığını koruyor bir miktar, bizi, Ortadoğu’yu ve Orta Asya Türk cumhuriyetlerini kapsıyor. Yine, az gelişmişliğin hüküm sürdüğü Afrika’da, Güney Amerika’da örneklerine rastlanabiliyor.

Asya’da ise, (muhtemelen Kuzey Kore hariç) Uzakdoğu’da etkisini yitirmiş görünüyor. Kuralcılığın, dürüstlüğün simgesi Japonya’da, yaşanan evlerden kullanılan eşyalara, araçlara kadar tam bir “sadeliğe” bürünüyor.

*

Türkiye, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le “aydınlanma çağı”na girmiş ve çağdaşlaşmaya, batılılaşmaya başlamıştı. Ama, emperyalizm, Türkiye’nin tam bağımsız, çağdaş, güçlü bir ülke olmasını hiçbir zaman istemediği için, istihbarat oyunlarıyla, ülkeyi her dönemde içten karıştırmayı ve şarklılığın egemenliğini korumayı başardı.

Bugün de, bu kıskaçtan çıkışın tek yolu var: Atatürk ilkelerinin ışığında “çağdaşlaşmak”, Batı’nın çifte standardına inat “batının bilimini, teknolojisini, kültür ve sanatını, demokrasi, hukuk, insan hakları değerlerini hayata geçirmek”…

Dünyanın mazlum milletlerine, kan ve gözyaşı içindeki Ortadoğu coğrafyasına, din kardeşlerimize, “onlardan biri” olarak değil, batı standartlarını yakalamış bir ülke olarak faydamız dokunabilir.

NATO’nun üyesi olarak kalalım, Amerika ile iyi geçinelim, Avrupa Birliği’ne üyelik hedefimize yeniden sarılalım, Rusya ile, Çin ile samimi dostluk ve işbirliği ortamı oluşturalım, İslam dünyasına kardeşlik duygularımızı daha da güçlendirelim, ama çağdaş uygarlık düzeyinin de üzerine çıkma azim ve kararlılığımızı “kutsal bir yemin gibi” bir kez daha teyit edelim.

Başka çıkar yolumuz yok.