ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ (ŞİÖ)

Abone Ol

Diyebiliriz ki Asya’da, AB benzeri bir örgüt yapısının temelleri atılmıştır.

Ve de bu örgüt, “Şanghay İşbirliği Örgütü” adıyla Çin, Rusya, Kazakistan ve Tacikistan’ın 1996 yılında oluşturdukları uluslararası bir örgüttür.

2001’de Özbekistan'ın, 2017'de Hindistan ve Pakistan'ın, 2021'de İran'ın katılımıyla bugünkü konumunda 9 üyeli bir örgüt olmuştur.

Örgüte üyelik “Misafir Katılımcı”, “Diyalog Ortağı”, “Gözlemci” ve “Tam Üyelik” basamakları şeklindedir.

Ancak “Diyalog Ortağı” olabilmek için örgütün imzaladığı muhtıranın ilgili ülkenin parlamentosunda onaylanması gerekmektedir.

***

Bugünkü konuma göre:

Moğolistan, “Gözlemci” statüsündedir.

Bahreyn, Kuveyt, BAE, Maldivler ve Myanmar “Diyalog Ortağı” statüsündedir.

Mısır, Suudi Arabistan ve Katar için “Diyalog Ortağı” statüsü verilmesine ilişkin muhtıralar imzalanmıştır. Ancak bu muhtıraların, meclislerinde onaylanması gerekmektedir.

“Diyalog Ortağı” olmak için sırada bekleyen ülkeler ise Bangladeş, Vietnam, Irak, Suriye’dir. Söylentilerde İsrail’in de olduğudur.

“Misafir Katılımcı” statüsünde ise Azerbaycan, Suudi Arabistan, Mısır, Sri Lanka, Ermenistan, Katar, Kamboçya ve Nepal gibi ülkeler bulunmaktadır.

Kısaca ŞİÖ, ABD’nin başını çektiği Batılı küresel güçlerin baskısı altında olan, özellikle de Körfez ve Ortadoğu ülkeleri için sığınılacak güvenli bir liman olarak görülür olmuştur.

Ayrıca ŞİÖ, “Çin ve Rusya öncülüğünde Orta Asya’nın terör odağı haline gelmesini önlemek amacıyla kurulan bir örgüt” olarak ifade edilse de genelde örgütün hedeflediği etkinlik alanları “Güvenlik İşbirliği”, “Ekonomik İşbirliği”, “Kültürel İşbirliği” başlıklarında şekillenmiştir. Yani AB benzeri bir örgüt görüntüsü vermiştir.

***

Zaten ŞİÖ’nün kuruluş ve gelişme süreci AB’nin oluşum sürecine de büyük ölçüde benzer gibidir.

İşte AB’nin oluşum süreci:

“İkinci Dünya Savaşı” sonrası bir oluşumdu.

Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’dan oluşan 6 ülke tarafından 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) olarak kurulmuştu.

Daha sonra Roma Antlaşması imzalanarak 1959’da çeşitli mal ve hizmetleri içeren ortak bir pazara dayalı, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) adını almıştı.

Ve 1973’te Danimarka, İrlanda, İngiltere (31 Ocak 2020'de ayrıldı), 1981’de Yunanistan,1986’da İspanya, Portekiz AET’ye üye olmuştu.

1992 Maastricht Antlaşması ile de Topluluk kurumları güçlendirilmiş, daha geniş yetkilerle donatılmış ve birleşik devletler projesi gibi Avrupa Birliği (AB) adını almıştı.

Ve de 1995’te Avusturya, Finlandiya, İsveç, 2004’te Estonya, Letonya, Slovakya, Slovenya, Litvanya, Macaristan, Çek, Malta, Polonya, Kıbrıs, 2007’de Bulgaristan, Romanya ve 2013’te Hırvatistan’ın katılımı ile 28 üyeli bir birlik olmuştu.

***

Peki, Türkiye ŞİÖ’ne üye olmalı mı?

Türkiye’nin bugünkü konumu “Diyalog Ortağı” statüsündedir.

“Diyalog Ortağı Statüsü Tanınmasına İlişkin Muhtıra” 26 Nisan 2013 tarihinde dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından imzalanmış, gecikmeli olarak TBMM’de 7 Mart 2017 günü onaylanmıştır.

Oylamada 218 üye oy kullanmış, 2 “çekimser” oya karşılık 216 oyla “kabul” edilmiştir. Ve o gün hiçbir siyasi kimlik karşı olmamıştır.

Bugün ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, hedef “tam üyeliktir” demektedir.

Bu ifade Türkiye’nin tam 63 yıldır oyalanarak, AB’ye alınmamış olmasına karşı bir söylem midir? Bilemiyoruz.

***

Ama bu oluşumlar, İsmet İnönü’nün tarihe geçen bir sözünü hatırlatır olmuştur.

Yani bu söz,1964 yılında Kıbrıs bunalımı döneminde, Batı’nın ve özellikle ABD’nin Kıbrıs politikalarına ve de Türkiye’yi tehdit eden ABD Başkanı Johnson’un mektubuna karşı İnönü tarafından söylenen bir sözdür.

İnönü, “Yeni şartlarda yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini bulur” diyerek Batı politikalarına bir gönderme yapmıştı.

Ama yine de AB’nin birçok kuruluşlarının üyesi olarak iç içe geçmiş ve de AİHM’de yargıç bulunduran Türkiye’nin;

Uluslararası hukukun, aydınlanmanın, demokrasinin doğum yeri olan Batıyı tümüyle karşısına almadan Ünal Çeviköz’ün dediği gibi “Diyalog Ortağı” statüsünde kalması daha uygundur.

Kaldı ki böyle bir konuda iktidar gücü değil, özellikle milli bir mutabakat aranması ve de oluşturulması gerekir.