Son on yıldır, hemen her alanda ve de her konuda; ayan beyan “cepheleştirme, ötekileştirme çalışmaları” yapılır oldu.
Böyle bir rol model içinde kesinlikle ve kesinlikle yer almaması gereken Diyanet İşleri Başkanlığı da bu rol model içinde yer alıp, saf tutmaya başladı.
Bu kurum ve bu kurumun şemsiyesinin altında bulunan din adamları(!) belli aralıklarla; bilinçli ve amaçlı söylemleriyle; ötekileştirme çalışmalarını ısrarla sürdürüyorlar.
Bu serüvene, “Türkçülük haramdır” söylemiyle dikkatleri üzerinde toplayan İlahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Karataş da katıldı; “Sala, dua, tekbir ve salâvatlarımızla rahatsızlık vermeye devam edeceğiz…” dedi.
Sayın Profesörün söylemi, kelimesi kelimesine böyle.
Yanılmış ve yanlış anlamış olma dileği ve ümidiyle; günlerdir, gelip, gidip okudum bu söylemi(!).
Profesörlük mertebesine ulaşmış ilahiyatçı bir din adamı, nasıl olur da bu denli saçmalar aklım, havsalam almıyor.
Ne demek; “… rahatsızlık vermeye devam edeceğiz.”
Sen kimsin ki, bu topluma rahatsızlık verme hakkını, kendinde görüyorsun?…
Böyle bir mantık, böyle anlayış, böyle bir söylem olabilir mi?
Böyle densiz bir söyleme, kutsal ezanımız alet edilebilir mi?
Böyle bir ağız, böyle bir üslup; (hem de profesörlük mertebesine erişmiş) bir din adamının ağzına yakışıyor mu?
İşte bu kafa, bu mantık, bu üslup dinden imandan soğutuyor insanları.
Her fırsatta, İslamiyet’in bir barış dini olduğunun dillendirildiği bir ortamda; BÖYLE BİR SÖYLEM, İŞGAL EDİLMİŞ DÜŞMAN TOPRAKLARINDA BİLE SÖYLENMEZ...
Hani İslamiyet bir barış diniydi, hani İslamiyet hoşgörü diniydi.
Kimi, niçin, neden, nasıl, niye rahatsız ediyorsunuz?
Bu ezan, bu sala ve de bu dualar bu topraklarda asırlardır okunuyor; al bayrağımız gönderlerinde dalgalanmaya devam ettiği sürece de okunmaya devam edecek.
Üççeyrek asrı devirdim; ezanımızdan, salamızdan, tekbirimizden rahatsız olana hiç rastlamadım; rahatsız olanı da hiç duymadım.
Sadece bazı çevreler, o da son derece iyi niyetli ve safiyane duygu ve düşüncelerle şu konuyu dillendirirler.
Mikrofon ve hoparlör gibi, elektrikli ve mekanik aksam camilere girdiği günden bu yana; ezan ve salâlarımız eskisi gibi temiz bir sesle okunmaz oldu. Ezan ve salâlarımızın okunmasına eski özen gösterilmiyor. Mikrofon önünde gırtlaklarını temizleyen müezzinler var.
Camilerimizin ses donanımları çok kötü. Bu kötü donanımla, ezanlarımız katlediliyor.
Çocukluk yıllarımda; çıplak sesle, huşu içinde okunan ezan sesinden etkilenen, pek çok yabancının; din değiştirip, Müslüman olduğunu bilirim.
Yeter artık, bölünüp, parçalandığımız.
Bu uğurda dinimizi de kullanmayalım ve kullandırtmayalım.
Hiçbir unvan ve hiçbir makam, o kişi ya da kişilere, bulunduğu makam ve mevkiini istismar ederek, bu toplumu cepheleştirme ve ötekileştirme hakkını vermez; herkes haddini bilsin artık.
*
Ünlü(!) İlahiyatçı Prof .Dr. Mustafa Karataş, katıldığı televizyon programında “Türkçülük haramdır…” diyor. (Helal olan Arapçılıktır demeye getiriyor.)
Geldiğimiz boyuta bakar mısınız?