OYA ÖZGÜR İLE SÖYLEŞİ: “Maymuncuklar zamanında anahtar kalanlara”

Abone Ol

İnsanın dünya yolculuğuna baktığımda Şamanların ilk orkestra şefi olduklarını düşünüyorum. Yönettikleri ritüel/ayin şiir, müzik ve danstan oluşmaktadır çünkü. İnsanın şeyleri anlama ve anlatma çabasının tek yumurta üçüzleri; şiir, müzik ve dans… Bu üç/üçüz ifade zaman içinde sanki kendi yollarına gitmişlerse de içinde şiir olmayan bir sanat hep eksik görünmüştür bana. Şamanlar yaşadıkları toplumun bilge kişisi ve şifacısıdır ayrıca. 

Bu sebepten hekimlerin kök hücresinin şamanlar olduğunu düşünürüm. Kendisi de doktor olan Cenap Şehabettin’in (1870-1934) bir sözü var, “Tıbbiyeden her şey çıkar, arada da doktor çıkar.” Sevgili doktorun kadrajına şaman kültürü gitmemiş olmalı. Bunu da o dönemin pencere ve cam derecesine bağlamamız mümkün.

Hekimlerimizin musiki ve edebiyat ağırlıklı olarak sanatla uğraşmaları onların şaman kültüründen gelen bilgelikleriyle ilintilidir. İnsanı anatomik yapısından ruh dünyasına bilmeleri ise onlara bir ayrıcalık sunar, “Maymuncuklar zamanında anahtar kalanlara.” Bu ifade Psikiyatrist Dr. Oya Özgür’ün ilk öykü kitabı olan “Ötekiler”in okuru selamladığı eşik cümlesidir. Hemen her şeyin “maymuncuk” olarak görüldüğü bir çağda insana insanın kapılarını açacak anahtarlar sunuyor Oya Özgür.

Bir yıl içinde nisan ayında Ötekiler, eylül ayında ise Tren Hikâyeleri’yle aynı yılda iki kitap. Biz de Oya Özgür ile bu kitapları ve edebiyatla buluşmasını konuştuk. Umarız keyifle okursunuz.

Gazanfer ERYÜKSEL: Dolmadan taşılmaz derler. Bir yıl içinde iki öykü kitabı bu ifadenin somut işareti. Öyleyse soralım; Oya Özgür bu kitaplara gelirken hangi çocukluk, ilk gençlik ve gençlik duraklarından geçti? Yazıyla ve/veya sanatla buluşmanız nasıl oldu?

Oya Özgür: Merhabalar, çok doğru ifade; dolmak taşmak ile sonlanıyor. Aslında öyküleri epey önce yedi sekiz yıl önce yazdım, defalarca gözden geçirdim, çok farklı editörlerin fikirlerini aldım. İnatçı bir yanım var sanırım kimi önerilere direndim, kimilerini değerlendirip yeni öyküler için o yolda çalıştım. Buradan onlar bilmese de bana katkıda bulunan her birine teşekkürlerimi gönderirim. Ama sonuçta yazma amacımı yalnız sözde değil de daha derinlerimde de anlamak için zaman gerekiyormuş. Mustafa Şimşek beyle ilk öykümde tanışmış sonra bağlantımızı yitirmiştik. Sonra bir baktım öykülerimi gönderdiğim Kuzey Işığı Yayınevi’nin kapısında beni karşılayan o… Öykülerime benim içtenliğimle yaklaşımı ortak çalışmamızı kolaylaştırdı. Bu güzel tesadüfle kitapların önü açıldı…

Gazanfer ERYÜKSEL: Öykülerinizi okurken bir kanı oluştu bende. Sanki bu öyküleri ses kaydedici bir cihaza anlatmışsınız da o ses kaydı çözülüp anlatı kâğıda dökülmüş. İhtimal kendi yaşanmışlıklarınızdan yola çıkarak kurguladığınız öykülerde o dönemin, 1970’li yıllar, insan ilişkilerini ve sosyolojisini anlatan yarı drama bir belgesel seyrediyoruz sanki. Bunlar bir okuru görebildikleri. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Oya Özgür: Evet görmeye, izlemeye dair belki çocukluktan gelen bir eğilimin sonucu sanırım bu. Karakterleri konuşturmaktan çok izlemleri ile oluşturuyor gibiyim. Bazen bu pek kabul görmüyor ama benim yaklaşımım da bu sanırım. Sonuçta hepimiz “kendimiz” olarak yazdığımızda okurun işi de kolaylaşıyor.

Gazanfer ERYÜKSEL: Ötekiler adlı kitabınızda, kasabadaki düğmeci ile bir öğretmen arasında hem var hem yok belki de halkın önyargılarıyla kurgulanmış, yorumu okura bırakan ilk öykü “Tuhaf” ile “Kıymetli” adlı son öyküyü saymazsak, yine bir okur olarak takılıp kaldım ölüm temasına. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Oya Özgür: Ölüm benim yaşamımda dedemin ve kısa bir süre sonra babamın kaybı ile başkahraman oldu. Kahraman diyorum çünkü ardında annemin uzamış yas süreci ve babasız bir evde büyümenin getirdikleri, belki babamla büyüseydim yapacağım sorgulamayı çok daha önceledi, yaşıtlarımdan çok daha önce varoluş ile ilgili kaygı ve sorgulamaları yapar, etrafta olup biteni bu şemsiye altında gözler oldum. Tabii ki bu da öykülerimde seziliyor.

Gazanfer ERYÜKSEL: Metnin yazımı ve/veya onun kendini yazdırması çift akıntılı bir ırmakta yolculuktur. Yaşar Kemal, “Ben romanı kafamda bitiririm, sonra yazarım” der. Aragon ise “Hiçbir zaman akışını önceden bildiğim bir öykü yazmadım. Yazarken bir manzaranın ya da kişilerin karakterlerini, yaşam öyküsünü, yazgısını öğrenen bir okur kimliğimdeyim” demektedir. Sizin öykü yolculuğunuz nasıl seyrediyor?

Bazen biri bazen diğeri diyebilirim. Çoğunlukla ana çatışma ve karakter oluşuyor ve bir kenara not alıyorum. Sonra bir süre kafamda altan alta olgunlaşıyor sanırım. Zaman yaratıp başına oturunca öykü kendi kendine akıp gidiyor. Hatta bazen hiç hesapta olmayan ayrıntılar da ekleniyor. Yazarken başıma gelen bu garip algıyı anlatmak zor. Sanki zihnimin içinde başka bir Oya kalemi kullananın beklentisinde olmayan küçük küçük ifadeleri kalem kullananı da şaşırtarak akışa ekliyor. Bu çok zevk aldığım bir şey. Öyküyü ilk kez ben okuyorum gibi…

Gazanfer ERYÜKSEL: Ötekiler adlı kitabınızın son öyküsü “Kıymetli” ikinci kitabınız “Tren Hikâyeleri”ne bir köprü atıyor sanki. Peş peşe okuduğundan mı oluştu bu kanı bilemiyorum. “Tren Hikâyeleri”nde o anlatır gibi yazan söyleminiz bu kez bir yaşam felsefesiyle alaşım yapıyor. Bu değişim ve dönüşüm süreci için neler söylemek istersiniz? “Tren Hikâyeleri” okuru “Oyun” ile selamlıyor. Oyun içindeki oyunun ilk perdesi ve trende unutulan bir “valiz” var. Çehov bir dekorun duvarına bir tüfek asılmışsa, o mutlaka patlayacaktır” der. O valiz kitap yolculuğu sürdükçe açılıyor mu?

Oya Özgür: Sonuçta hepsi aynı zihnin ürünü doğrudur. Ama Tren Hikayelerinin içinde ilk öyküden son öyküye dek bağlayıcı olan oyuncakçının oğlunun trende unuttuğu bavulun içindekiler var. Sihirli şeyleri dikkatli bir okuyucu hikayelerde ayrı ayrı bulacaktır. Resim hikayesinde resmi çizilen küçük kız en son farenin trenine binen tahta bacaklı yaşlı kadın. Tren hikâyeleri Ötekiler’e göre evet daha masalsı bir yolla insanı anlatma çabasında. Başka bir yol denemek istedim sanırım. Bu biraz benim yaşam anlayışımla da örtüşüyor. Sanata dair her şeyi elverdikçe denemeyi seviyorum. Yazım içindeki farklı anlatım biçimleri için de bu böyle sanki.

Gazanfer ERYÜKSEL: “Tren Hikâyeleri”nde her biri bağımsız gibi görünen öykülerde sizin kurguladığınız bir ilişki var. Okur olarak acaba bir romanın habercisi mi bu söylem?

Oya Özgür: Roman şimdilik bana çok uzak. Belki bir novella olabilir. Ayrıntılara dalmayı seviyorum. Ama roman bambaşka bir tür. Belki günün birinde onu da yapmak isteyebilirim tabii ömür yeterse ama zihin yapım öyküye daha yatkın şimdilik.

Gazanfer ERYÜKSEL: “Ötekiler” adlı ilk kitabınızın kapak çizimi de size ait. Bunu bir yere not aldık. Çizim ve edebiyat dışında müzikle de uğraştığınızı biliyorum. En azından TRT’de dinlediğim bir canlı yayındaki zarif yorumlarınız var. Girişteki uzunca sunumda şaman-hekim ilişkisini kurmamın ne denli gerçekçi olduğunu görüyorum. Çizim ve müzikle beraberliğiniz ne zaman başladı? Bu ilişki yazma sürecinizde sizi nasıl etkiliyor? 

Oya Özgür: Dediğim gibi kendini gerçekleştirmenin kişinin bu dünya yüzündeki yaşamının en önemli huzur kaynağı olduğunu düşünüyorum. Sesim uygun şarkılar söylüyorum. Kırk yaşında sevgili Besim Akkuş sayesinde gitar çalmayı öğrendiğimde şarkı söylemeyi daha da sevdim. Pandemi ile çizimi deneme fırsatı da buldum, ışık ve gölgenin peşinde koşmayı hiç çizemediğim desenleri çizebildiğimi keşfettim.  El işleri, yemek yapmak, bahçeyle uğraşmak dahil tüm uğraşlarıma kendimden bir şeyler eklemeyi, özgün ve estetik yanı olan üretimlerin izini sürmeyi çok seviyorum. Altmışa merdiven dayamış biri olarak tüm gençlere de tavsiye ediyorum.

Özgeçmiş:

Oya Özgür, 1967 yılında öğretmen bir anne ve babanın çocuğu olarak Aydın’ın Söke ilçesinde doğdu. İlk ve Ortaokul eğitimini Söke’de, liseyi İzmir Kız Lisesi’nde tamamladı. Üniversite eğitimi için geldiği Antalya’da Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni ve aynı yerde psikiyatri ihtisasını tamamladı. On yedi yıl süren Antalya Devlet Hastanesi’ndeki görevinden sonra meslek hayatına özel muayenehanesinde devam etmektedir.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Doçenti Dr. Kemal Özgür ile evli ve yirmi beş yaşında kız, on dokuz yaşında bir erkek çocuk annesidir.

Ötekiler ve Tren Hikâyesi adlı iki öykü kitabı 2024 yılında Kuzey Işığı Yayınları tarafından yayımlanmıştır.