Yemek kültürü üzerine çok ciddi biçimde çalışmalar yapan akademisyenler var.
İnsanın yemek kültürü ve alışkanlıkları gitgide daha rafine, daha çeşitli lezzet veren biçime geçmiş ve yemek yapmak bir ustalık halini almış. Çok ünlü şefler gayet mükellef sofralar, estetize sofralar hazırlamışlardır.
Fakat şu gerçek unutulmamalıdır. İnsanlar ilkin çevrede ne varsa onları yemekle yetinmişlerdir.
Mesela çevrede yetişen otlar ile bir dolu yemek yapmışlardır.
Şimdi anlatacağım ise çok enteresan bir olaydır.
Osmanlı'da genelde günde iki kez yemek yenir, yemek çeşitleri beşi geçmez.
Ramazan ayında iftardan önce yenen, kahve-altı denilen bir yemek çeşidi vardır.
Şimdi bunu biraz açıklamaya çalışalım.
İftardan önce bir sahan içinde birtakım yiyecekler getirilir. Bunlar genelde birtakım şekerlemeler, reçeller, lokumlar vesairedir.
Osmanlı'da bir ara kahve bol miktarda tüketilmektedir. Bu sahan içindeki yiyecekler yendikten sonra kahve içilir.
O zaman Osmanlı tıbbı bu yenen yiyeceklerin insan vücuduna verebileceği zararları azaltmaya matuftur.
Bu kahve-altı adeti daha evvelki yıllarda da vardır. Onu da buraya alıp zikretmeye gayret edelim.
Osmanlı'da genelde iki öğün yenildiği bilinmektedir.
19. yüzyılda modernleşme ile birlikte üç öğün yendiğini görmekteyiz. Bu yemek aralıklarına bir de kahvaltı girer.
Osmanlı bireyleri seher vakti, kahve-altı denebilecek bir kahvaltı yaparlar.
Yanına peynir, zeytin gibi yiyeceklerin dahil olmasıyla birlikte seçkin insanlar, bu kahvaltıyı bülbül seslerinin çin çin olduğu yerlerde yemeyi tercih ederler.
Yemek yemek bir zevk haline gelmeli.
Yemek yemenin bir protokolü vardır. Vezirin verdiği yemekte, padişahın yemeğinde ve hatta padişahın vezirlere verdiği yemekteki protokoller bellidir.
Mutfak çok geniştir.
Birtakım geleneksel oyunlar hoşa gittiği için devam etmektedir.
Öte yandan varlıklı insanlar iftara çağırmak ve iftar vermek üzere yarışmaktadırlar.
Ramazan'da her hane, en güzel sofrasını hazırlamak için elinden gelen özeni gösterirler.
Bilim artık orucun getirdiği yararları en ufak şüpheye yer açmayacak şekilde açıklamıştır.
Prof. Dr. Derya Uludeniz ve rahmetli Süleyman Demirel'in özel doktoru Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'nun açıklamaları dudak uçuklatacak şekildedir.
Derya Uludeniz'in dediklerinden birini buraya almak isterim. Vücut dinlenince beyin; "Ben ne yapayım?" diye sorar. Boş durmamak için vücutta bir arıza varsa bulup temizliğe başlar. Genel bir temizlikten geçer vücut.
Bunları çok geniş bir şekilde anlatabilirim. Bu konularda bir Japon bilim adamı ödül aldı.