ÖNCE EĞİTİM...

Abone Ol

Evet, önce eğitim.

Sonra?

Sonra yine eğitim…

Sonra?

Sonra yine eğitim, yine eğitim, yine eğitim…

Ama bilimsel eğitim…

Akılcıl eğitim…

Üretmeye / ürettirmeye yönelik eğitim…

Miskinleştiren, uyuşturan telkinlerden uzak bir eğitim.

Uygarlaşmaya, çağı yakalamaya yönelik eğitim.

Seçme ve seçilme hakkını bilinçli kullanmaya yönelik eğitim…

* * *

Çok sık yazıyor, çok sık dillendiriyorum.

Bizim okullarımızda (zaten) olmayan eğitimin; kıyıda köşede kalmış tek tük kırıntıları da; son yirmi yıl içinde yok edildi.

Geriye kala kala (sadece) ‘öğretim’ kaldı.

Kalan bu öğretime(!) de öğretim denirse eğer… Amaçsız, hedefsiz, lamburlumbur bir öğretim…

Şunu demek istiyorum.

Yıllardır, çeşitli ortamlarda; “tüm Batılı Ülkelerin okullarında, ‘eğitim’ görüp, mezun olan öğrenciler ile bizim okullarımızda ‘öğretim’ görüp mezun olan öğrenciler arasında, gözle görünür bir farkın olduğu…” dillendirilir.

Doğru mudur?

Doğrudur.

Böyle bir fark vardır ve bu fark, iktidarların yazboz tahtasına çevirdiği ‘eğitim / öğretim sistemimizin’ yetersizliğinden ve ilkelliğinden kaynaklanmaktadır.

* * *

Uzun bir süredir yurt dışında bulunan ve Finlandiya’da yaşayan, Türkiye vatandaşı Sevgili Dostum Mimar H.H. de bu görüşte olanlardan.

Mimar H.H, Türk Öğretim sistemiyle, Finlandiya Eğitim sistemini karşılaştırıyor ve Finlandiya Eğitim Sistemi’nin; Finlandiya Devletinin ekonomisine ve sosyal yaşamına yansımasını şöyle anlatıyor:

“…Finlandiya’da, yoksul bir insan göremezsiniz.

Bunun tek bir nedeni vardır; o neden de; ‘Finlandiya’ya özgü, Fin Kültürü ve onun uzantısı Fin eğitimidir…’

Kökleşmiş bu kültürle, bu eğitimle hiçbir siyasi oynayamaz, bu kültürü istismar edemez.

Fin kültürü, Finlandiya Devletinin, tüm dokusuna işlemiş, Fin ekonomisiyle ve Fin sosyal yaşamıyla bütünleşmiş bir kültürdür.

Finlandiyalı çocuklar, ‘ailelerinin başlattığı, devamını da okullarında gördükleri’ bu kültürle yetişir ve yetiştirilirler.

Finlandiyalı aileler ve öğretmenler, kökleşmiş bu kültürün ışığında;

* Öncelikli ve ağırlıklı olarak, dürüstlüğü aşılarlar çocuklarına.

* İçinde bulundukları toplumla, çevresiyle barışık gençler yetiştirirler.

* Bunun için ‘doyumluluk duygusu’ aşılarlar çocuklarına.

* İnsana ve topluma sevgi ve saygı duyma duygusunu aşılarlar.

* Yardımlaşma ve paylaşma duygusunu aşılarlar.

* Alçakgönüllülüğün erdemini aşılarlar.

* Çevreye ve doğaya, sevgiyi / saygı duymayı aşılarlar.

* ‘Yerini ve haddini bilme’ duygusunu aşılarlar.

* Ve dahası, buna benzer pek çok insani değerler (beyinler yıkarcasına) aşılanır Fin çocuklarına.

… …

Aşılanır da ne olur?

Her Finli, yaşadığı toplumda; yerini, haddini ve sınırlarını öğrenerek, bu gerçeği kabullenerek yetişir.

Bu bilinçle çalışırlar.

Bu bilinçle ürerler.

Bu bilinçle tüketirler.

Yani?

Yani bizde olduğu gibi kedi köpek gibi üremezler. Bir ya da en fazla iki çocukla yetinirler.

Ne bulurlarsa, ellerine ne geçerse, tüketmezler.

Tüketme haklarının, üretme görevleriyle paralel ve sınırlı olduğunu bilir; o bilinçle tüketirler.

O Finli gençlere, bütün bu hasletleri; ‘yılların süzgecinden geçirilerek ulaşılmış, doğruluğu kanıtlanmış ve artık değiştirilemez hale getirilmiş, Finlandiya Eğitim Sistemi’ verir.”

… …

İşte Finlandiya’yı, Finlandiya yapan; bu eğitim sisteminin oluşturduğu, bu kültürdür.

* * *

Sözün özü, doğru bir eğitim sistemi oluşturursan, doğru kültüre ulaşırsın.

Ve ancak doğru kültüre ulaşınca, huzuru bulursun.

Biz hâlâ ‘doğru eğitimi’ (işimize öyle geldiği için) bulamadık, hatta ‘doğru öğretimi’ de bulamadık.

Öğretim sandığımız bir garabetle idare ediyoruz.