Yeni bir haftamız oldu, her yıl anıyoruz. Artık yerli malı haftamız da yok. Bari “yersiz/dışalım mal haftası” uydursak… Sanki milat gibi yerleşti gündemimize “on yedi – yirmi beş”. Demek ki bir ülkede olan birçok şey unutulmuyormuş!
Askerlik görevimi yaptığım sırada henüz bedelli askerlik yasası çıkmamıştı. Üniversite mezunlarına dört aylık kısa dönem uygulaması başlamıştı. Ben de dört aylık askerlik yapanlardanım. Kırk sene önceydi. Askerlik bittikten, sivil yaşama döndükten kısa süre sonra Ankara’da bulvarda yürüyordum. Bir ara uygun adım yürüdüğümün ayırdına vardım. Kulağıma da “bir-ki, bir-ki, sol-sağ, sol-sağ” komutu çaldı. Dönüp baktım ki askerlikte benim mangada bulunan 11 kişiden Yakup arkamda yürüyor ve benim adımlarımı uygun adımlarla düzenlemeye çalışıyor, ben de onun komutlarına uyuyorum. İkimiz de kahkaha atarak birbirimize sarıldık, bir çayevinde birer çay içerek askerlik günlerimizi andık.
Bu anımsamadan sonra gelelim pandemi günlerine.
Evden çıkmanın yasak olduğu, maskeyle ve kolonyayla geçirdiğimiz, sıkıntıdan patladığımız günlerde evde sürekli oturmaya dayanamadım site içinde tur atmaya başladım. Pandemi zabıtalarının site içinde beni görmesi olası değildi. Yürürken “on yedi yirmi beş, on yedi yirmi beş” diye tempolu yürüdüğümün ayırdına vardım. Bu da nereden çıktı, neden kafama takıldı derken arada bir tempoyu bozan yüz yirmi sekiz giriveriyor kafama. Bu ne hal yahu, bana ne oluyor demeye kalmadı, tempo yeniden on-yedi, yirmi-beş’e döndü. Bayağı bayağı turluyorum, sanki nakarat gibi dilime dolanmış. Yalnız arada bir 128 giriyor ve ben adımlarımı şaşırıyorum. Bu 128 öyle yavaştan, yavaştan geliyor ki… Sanki ben sahnedeyim de rolü şaşırmışım, bir suflör/düzeltmen, kimse duymasın demek ister gibi, düzeltmeye çalışarak fısıldıyor, sıfırla, sıfırla der gibi geliyor kulağıma.
Yine kafayı bozduk rakamlarla diye düşünüp, tam bahçe kapısından eve girmeye yöneldiğim sırada tempolu on-yedi, yirmi-beş başlamaz mı yeniden! Kapıdan döndüm tempolu yürümeye başladım. Elbette on-yedi, yirmi-beş uygun adımıyla. Bir de araya şu yüz yirmi sekiz girmese sabaha kadar uygun adım tur atacağım. Ondan sonra da hesabı sıfırlar gibi turu sıfırlayıp kendimi yatağa atacağım. Takıldıkça duraksamama neden oluyor.
Kırk altı yıllık göz ağrım, pencereden sarkıp yeter tur attığın, ıhlamur çayı yaptım gel de bir bardak iç, rahatlarsın, dedi de eve girdim.
Bu kez de çayı tempolu içmeye başlamışım! Başlamışım diyorum, eşim, ne mırıldanarak içiyorsun, on mu diyorsun yirmi mi, ne demek bu açıklar mısın lütfen, çayı üstüne dökeceksin, bir de hastane hastane gezmeyelim, diye sorduğunda kendime geldim. On höp, yedi höp, yirmi höp, sekiz höp …. Öylece höpürdetmişim! Çayın tempolu içilmeyeceğini kendi kendime yineleyerek adam gibi yudumlamaya başladım.
Zaten turlamanın verdiği yorgunlukla uyuklamaya da başlamışım! Eşim “Hadi koltuğun üstünde uyuyup kalma, git yatağa yat!” dedi de takıntıya fazla takılmadan uyku düzenine geçtim.
Gözümü kapatıp uyku uyanıklık halinde derin uykuya dalmayı beklerken karabasan gibi on-yedi, yirmi-beş diye sıçramayayım mı? Karabasan gibi çöktü bu rakamlar üstüme. Zaten rakamlarla aram iyi değildir, bir de bu çıktı.
Şeytan aldı götürdü/götürmüştü, satamadan getirdi!
Bana sakalın yorganın altında mı yoksa üstünde mi uyuyorsun dediklerinde de epey şaşırmış, yatağa uzandığımda sakalımı yorganın bir altına koyarak, bir üstüne çıkararak, hangisinin mantıklı olduğuna kafa yorarak saatler sonra uyuyakalmıştım.
Bütün bu yaşadıklarımdan sonra bir düzelme oldu mu? Sanırım oldu. Ihlamur çayı ve eşimin uyarıları iyi geldi. İnsana çevresi bazen yararlı öğütlerde bulunmalı. Çok fazla on-yedi, yirmi-beş diye söylenmeden uyuduğumun ayırdına vardım. Şimdi daha huzurlu uykuya dalıyorum ancak arada bir on-yedi, yirmi-beş tekerlemesi geliyor kulaklarıma. Ne yaparsınız, 25 kuruşluk simitin 18.00 TL’ye çıkmasına da, bir litre sütün 60:00 TL’ye satılmasına, fabrikaların yok pahasına elden çıkarılmasına, 55 milyon dolara uzay gezisine adam gönderilmesine de alışıyor insan. Vurdumduymazlığa zaten alışkınız, bin yıldır aldırmıyoruz sorumsuzluklara, olumsuzluklara.
Siz, siz olun kafanıza bir şey takmayın, rahatınız huzurunuz kaçıyor, uykuyu tutabilene aşk olsun! Hele on-yedi/yirmi-beş’i hiç takmayın, topu topu dört rakam bir de kesme işareti; 1, 2, 8 de öyle sıradan rakamlar. Bir de “0” rakamı olmasa! Yaptığı ettiği hataları sıfırlayası geliyor insanın. Sıfırla oğlum deyip duruyorum. Meğer ne çok sıfırlanacak varmış hayatımda! Bazen ortaokul numarama benzetiyorum, tersten okuyunca. Çocukluğumdan kalma birçok şeyi tersten okuma alışkanlığım var. Dostlarım birçok konuyu da tersten yorumladığımı yineleyip başıma kakarlar.
On yedi kere yirmi beş rahat uyuyun!