OLMAYASIN ÜÇ BELDENİN BİRİNDEN, ARAPKİR’DEN, DARENDE’DEN, GÜRÜN’DEN… HELE HELE EĞİNDEN!

Abone Ol

Sene 1972. Antalya Serik lisesinde tarih öğretmeni ve idareciyim.

Yıllar önce Serik çevre yolu kavşağında meydana gelen bir trafik kazasında annesini kaybeden Arapkir’li üstat Selahattin Çetin’le Serik’te tanıştım.

Üstat diye anılan bu güzel insan annesinin ölümünden sonra İstanbul Tıp fakültesini terk ederek Serik’e yerleşir ve bir barakada perişan bir şekilde yaşamaya başlar.

Üstat yoksuldur ama para kabul etmez. Genel kültürü ve hitabeti müthiştir. Kendisiyle ara sıra sohbet ederek unutamadığı anne acısını hafifletmeye çalışırdım. Üstatla yakın dost olmuştuk. Bir gün üstat adıma yazdığı bir dilekçeyle liseye gelerek lisede edebiyat öğretmenliğine tayinini rica etti. Bunun tayin makamı ben olmadığımı söylesem de üstadı ikna edemedim. Ben o günlerde öğretmen yokluğu nedeniyle lise ve ortaokulda 11 derse giriyordum. Bir gün muavin odamın kapısında boynu bükük masum bir edayla benim çıkmamı bekleyen üstadı lise son sınıfta bir felsefe dersine davet ettim.

Öğrenciler de üstadı çok sever ama çok takılırlardı. Üstadın sohbetine doyum olmazdı. Acıkınca konuşmasında verdiği örnekleri şiş kebap ve fırında tavuk kızartması misaliyle süslerdi. Bir felsefe dersinde Akseki’li muzip bir öğrenci “hocam izninizle üstada bir soru sorabilir miyim? dedi. “Elbette evladım, sor” dedim. Üstadın Arapkir’li olduğunu bilen muzip öğrenci Güneydoğuda şöyle bir tekerleme dolaşır hocam.

Olmayasın üç beldenin birinden,

Arapkir’den, Darende’den, Gürün’den,

Hele hele Eğin’den!” derler.

Burada ne demek isteniyor üstat?” dedi.

Üstat öfkeyle ayağa kalkarak “Mehmet bey ben o sözü Akseki’lilere ithaf ediyorum” dedi.

Sınıfta müthiş bir kahkaha tufanı oluştu. Üstat çok kızdı tabii.

Dersten sonra üstadı teskin ederek bir lokantada kebap yedik. O günden sonra üstadı bir daha derslere sokmadım. Sanırım 1973 veya 1974 yazında Osmancık seyahatim sonrası Serik’e döndüğümüzde üstadın vefat ettiğini öğrendim.

Çok üzüldüm. Onu çok seven öğrencilerimin de isteği üzerine o günkü para ile her öğrenciden 2.5 lira toplayarak üstadın Serik mezarlığındaki kabrini anıt mezar haline getirdik. Mezar taşına da Yunus Emre’nin şu dörtlüğünü yazdırdım.

Bir garip ölmüş diyeler, / Üç günden sonra duyalar,

Soğuk suyla yuyalar / Böyle garip bencileyin.

Arapkir’li üstat Selahattin Çetin’in ruhuna fatiha…

Dayanılmaz bir anne acısı üstadın hayatını değiştirmiş, onun akli dengesini kaybetmesine sebep olmuş ve tıp öğrenimini yarıda bırakarak Serik’te perişan bir hayata mahkûm etmişti. Serik’e her gittiğimde üstadın mezarı başında fatiha okuyarak onu sevgi, saygı ve rahmetle anarım.

ESKİ DOSTLAR

İnsanlarla konuşmayı, sevgiyi, dostluğu ve hayatı paylaşmayı çok severim.

“Dostluğa Övgü” dörtlüğüm şöyledir.

Dostlarım beni ara sıra arasınlar isterim,

Halimi hatırımı sorsunlar, beklerim,

Maddeye tapan insanları gördükçe,

Manâda kalan dostları başıma taç ederim. (Mehmet Özata)

Geçen hafta 1963 Çorum lisesi mezunu arkadaşlarımdan pek çoğunu telefonla arayarak halini hatırını sordum. Eski Çorum lisesi ve pansiyon günlerimizi anarak mutlu olduk.

Avukat Yaşar Köstekçi, avukat Arif Damar, avukat Adnan Çırakoğlu, avukat Özcan Atalay, iş adamı İsmail Ayvaz, noter Hüseyin Kadayıfçı, öğretmen Yücel Boyacı, E. Albay Kamil Gökgöz, E. Albay Yalçın Tatarlı, E. Albay Uğur Alaybeyoğlu, doktor Salim Maden, iş adamı Rıfat Erdem, iş adamı Adnan Bayazıt, doktor Sefer Kaya, doktor Yüksel Bildirgen, öğretmen İsmet Kasımcan, iş adamı Rahmi Koçak, muhasebeci Ayhan Özsoy, savcı Hüseyin Eyüpoğlu ve müfettiş Ömer Çayan’la görüştüm.

Bu güzel dostların varlığı ve sağlıklı bir şekilde yaşamaları beni çok mutlu etti. 

HAYATIN İÇİNDEN

1--29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızın bütün yurtta coşku ile kutlanmasına çok sevindim. Özellikle Osmancık Belediyesi ve Kaymakamlığın Cumhuriyetimizin 101’inci yılını 101 bayrakla kutlanması beni çok mutlu etti.  

2-- Almanya nasıl gelişti? 185 yıldır tek bir kilise yapmadılar. Hiçbir şeyi Tanrı’ya sormadılar. Bilim devreye girdi, cehalet devri kapandı. 

3—İnsan hayatında 3 dönem vardır. 1) Çocukluk dönemi, 2) Gençlik dönemi,

     3) Ve maşallah, yaşına göre iyisin dönemi!.

4—Zaman istedim Tanrı’dan “Al” dedi, / Yapacak işlerim var dedim, “Kal” dedi

     Zaman hızlı ben yavaş, anlaşamadık, / Tanrı kızdı, söylenme, “Hoşca kal” dedi.