Köy Enstitülü bir Uluçınarı daha yitirdik. Köy Enstitülü emekli eğitimci öğretmenim Cahit Bellek’i. 1928 yılında Çorum’un Çıkrık köyünde dünyaya gelmiş, ilkokulu köyünde tamamladıktan sonra, 1941 yılında Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsüne girmişti. Okulunu, son sınıfta naklettiği Samsun iline bağlı Ladik Akpınar Köy Enstitüsü’nde bitirip, 1946 yılında öğretmen olmuştu. O, Çıkrık köyünden okuyup öğretmen olan, 33 Köy Enstitülü öğretmenden birisiydi ve benim de ilkokuldan öğretmenimdi. Yakın akrabamdı. Babamla kardeş çocukları olurlardı. Kendisi gerçek bir eğitimci, gerçek bir eğitim rehberi ve eğitim önderiydi. Çevresinde de oldukça sevilip sayılan birisiydi.
1940’lı yılların sonunda başladığım Çıkrık Köyü İlkokulunda ilkokul öğrenimim süresince, köyümüz okulunda görev yapan öğretmenlerimin tümü de köyümüzdendi. Birinci sınıfta öğretmenim rahmetli Abdulhalim Şentürk; (1926-2010) 2. sınıfta Cahit Bellek; (1928- 21.01.2017) 3.-4. sınıfta, Mustafa Toprakçı; (1925-17.05.2002) 5. sınıfta da amcam Hamdi Akbulut (1927-1995) okutmuşlardı beni. Cahit Bellek öğretmenimin de vefatıyla hayatta olan kalmadı. Hepsinin de mekanları cennet olsun, ışıklar içinde uyusunlar.
Bunlar, yaşamları süresince Atatürk Devriminin öncüleri olarak, önce köylerde daha sonra da kentlerde eğitim ordumuzun adsız neferleri olarak; ülkemizin, gelişmesi, kalkınması, aydınlanması yönünde üzerlerine düşen görevi fazlasıyla yapmışlardır. Ulus olarak onlara çok şey borçluyuz.
Cahit öğretmenim köylerdeki görevini tamamladıktan sonra Çorum Merkezde görev yapmış, Bahçelievler İlkokulundan emekli olmuştu. Kendisi çevresinde sevilip sayılan birisi olduğundan vefatı çevresinde büyük üzüntü yarattı..
2013 yılının Ağustos ayında Sanat Dostları ekibinden bizler, yani Fatma Nilüfer Yalçınkaya, Muzaffer Gündoğar, Bahri Güven ve Selahattin Aydemir ulaşabildiğimiz Köy Enstitülü öğretmenleri, Çorum’da Hıfzı Veldet Velidedeğlu Parkındaki çay bahçesinde bir araya getirmiştik. Cahit Bellek öğretmenim kızı ve torunu eşliğinde gelmişti. Diğer Köy Enstitülü katılımcılar Müslüm Tunaboylu, Hamdi Şentürk, Süleyman Gündoğar ve Osman Hoşgör öğretmenlerimizdi. Belki de uzun süredir birbirlerini hiç görmemişlerdi. O sıcak karşılaşmanın ardından gelen çayları yudumlarken başlayan o tatlı, doyumsuz söyleşileriyle hem anılarını paylaşmışlar, hem de birbirleriyle özlem gidermişlerdi. Köy Enstitüsü Marşı’yla birlikte şiirler de okumuşlardı. Bu birlikteliğe sonradan katılan Hitit Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim görevlisi Mustafa Bakan’ın okuduğu “Atatürk Oratoryosu” şiiri’ o günkü birlikteliğe ayrı bir renk katmıştı.
Konu Köy Enstitülerindeki eğitim öğretime gelince; “korkuya değil, sevgiye dayalı bir eğitim anlayışı içinde, yaşamı sevgiyle sorgulayan için de, ‘eğitim, öğretim ve üretim’ üçlüsüyle eğitim gördüklerini söyleyen Cahit Bellek öğretmenimiz, dostlarıyla paylaştığı Kastamonu Köy Enstitüsü anılarını da şöyle anlatmıştı:
“Demirci olan Ahmet Usta dedem (vefatı 1948) beni okutmak istiyordu. Köy Enstitüler yeni açılmaya başlamıştı. Köylerden alınan çocukları öğretmen olarak yetiştirdikten sonra yine köy okullarına öğretmen olarak gönderileceklerdi. Çorum yöresinin çocuklarını Kastamonu Gölköy Enstitüsü alıyordu. Bizler Çıkrık Köyü ilkokulunu bitiren öğrencilerin bir kısmı Enstitü yoluna düştük.12-13 yaşlarında 10 çocuğuz Yıl 1941, mevsim güz. Eşek sırtında 5 saat yolculuktan sonra, Mecitözü’ne, oradan Amasya’ya ise at arabasıyla gittik. Amasya’dan da trene bindik. Kara treni ilk kez görüyoruz. O güne kadar köyümüzden dışarı çıkmamış çocuklarız. Trenle Sivas, Kayseri üzerinden Irmak İstasyonunda indik. Irmak’tan da Zonguldak trenine bindik. Çankırı’da inip otobüsle Kastamonu’ya vardık. Oradan da 20 kilometre yürüyerek Gölköy Köy Enstitüsüne ulaştık.
İlk yolculuğumuzun bu denli uzun sürmesi o günkü ulaşım koşullarının yetersizliğinden ve zorluğundan olsa gerekti. Yaz döneminde hepimize birden izin verilmiyordu. Yaz tatilini sırayla kullanıyorduk.. Çünkü okulun bahçesi ekilmiş, sulaması, bakımı yapılırken; yapımına başlanmış kimi yapıların da yapımının tamamlanması gerekiyordu.
İzinden köye dönüş de ayrı bir maceraydı. Gölköy'den İnebolu'ya otobüsle gidilecek; İnebolu'da 3 gün İstanbul-Samsun vapuru beklenecek. Gelen vapurla da İnebolu’dan Samsun'a, oradan da trenle Amasya'ya geçecektik. Amasya-Mecitözü arası yine at arabasıyla ve ardından köyümüz Çıkrık'a yayan olarak 25 kilometrelik yürüyüş…
Bir başka seferimizdeki yolculuk da şöyleydi. Gölköy’den Kastamonu’ya yayan yolculuk… Kastamonu-Tosya arası yine yayan (18 saat). Tosya’dan kiraladığımız katırla İskilip’e geliş. Paramız bittiği için Belediye Başkanı'na çıkıp halimizi arz ediş. Bizleri yedirip, içiren Başkan tarafından, bir gece de otelde konaklatıldıktan sonra, ertesi gün belediye otobüsü ile Çorum'a gönderilmemiz. Çorum’dan yine yayan olarak 10 saatte köye ulaşmak. Bizleri okumak, çalışmak değil de bu yolculuklar yıpratıyordu. Biz bu koşullarda okuyup öğretmen olduk.”
Öğretmenlikle ilgili anlattıklarını da şiirsel dille, onun dilinden vereyim.
Öğretmen olduk bizler uygarlığa eş olup.
Ülkemizin üstüne doğduk bir güneş olup.
Onlarca yıl eğittik çocukları köylerde.
Halkı bilinçlendirip, umar olduk her derde.
Çalışıp, çabalayıp, bizler emek ürettik.
Yemek için en başta, çalışmayı öğrettik.
Atatürk devriminin her konuda sesiydik.
Çağdaş uygarlığın biz anıtsal simgesiydik.
Atatürkçülük bizim sonsuza dek ilkemiz.
Onun izinden gider aydınlığa ülkemiz.
Söz yine onundu.
“Bu günkü bir eli yağda, bir eli balda olan, her türlü olanaklara sahip öğrencilere bunu anlattığımız zaman, masal dinlemiş gibi dinliyorlar. Sizin koşullarınız öyleymiş deyip geçiyorlar. Onlar bu günlerin ve bizlere bu günleri hazırlayanların başta Atatürk olmak üzere, atalarımızın değerini çok iyi bilmeliler ki ona göre okuyup, ülkelerine sahip çıksınlar” demişti.
Ardından da yine şöyle sürdürmüştü sözlerini.
“4. sınıftayken okulumuza Hasan Ali Yücel ile İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç geldi. Biz Çorumlu öğrenciler bir dilekçeyle “Çorum’dan Kastamonu Gölköy’e ulaşımın zorluğunu belirterek, Çorumlu öğrencilerin naklinin, ulaşımı daha kolay olan Samsun Ladik Akpınar Köy Enstitüsüne yapılması isteğimizi, İsmail Hakkı Tonguç’a sunduk. Dileğimiz incelenmiş; kabul edildi. Son yılımızı da Ladik Akpınar Köy Enstitüsünde bitirip, oradan öğretmen olarak mezun olduk. Ve aldığımız eğitim doğrultusunda da görevimizi sürdürdük.”
O söyleşinin üzerinden tam üç yıl 5 ay geçmiş. İyi ki, diyorum. O gün onları bir araya getirmişiz.: “Baki kalan şu gök kubbede hoş bir seda” olarak kaldı anlatılan bu anılar.
Yaşayanlara sağlık, esenlik, mutluluk ve huzur dolu günler dilerken; Cahit Bellek öğretmenime de Allahtan rahmet ailesine, yakınlarına, sevenlerine baş sağlığı dilerim. Yeri cennet olsun, hep ışıklar içinde uyusun.