Eğitim-İş Çorum Şubesi, ilimizde proje okullarına karşı yapılan eylem sırasında öğrencileri eyleme destek vermesinler diye teneffüse çıkartmayan, okulun kapılarını kilitleyen okul idarecileri hakkında suç duyurusunda bulundu.
Çorum Merkez Özejder Sosyal Bilimler Lisesi’nde öğrencilerin öğle arasında Anayasaya aykırı olarak okul binasına kilitlenmesine karşı Eğitim-İş tarafından suç duyurusuna bulunuldu.
Özejder Sosyal Bilimler Lisesi önünde Genel Merkez yöneticileri ile birlikte kitlesel basın açıklaması düzenleyen Eğitim-İş, yaşanan utanç verici olayı yargıya taşıdığını duyurdu.
Eğitim-İş Genel Sekreteri Seher Ergin, Eğitim Sekreteri Veli Fırat Şimşek, sendika Avukatı Burak Sabuncu’nun da katıldığı eyleme; CHP İl Başkanı Av. Dinçer Solmaz, CHP İl Kadın Kolları Başkanı Özlem Güngör, Merkez İlçe Kadın Kolları Başkanı Serap Meriç, İl Yönetim Kurulu Üyesi Ali Özgür de destek verdi.
“ANAYASAYA AYKIRI DAVRANILDI”
Eğitim-İş Şube Başkanı Tuba Üreyen, yaptığı açılış konuşmasında; okula yakın bir bölgede yaptıkları basın açıklamasını öğrenciler ve öğretmenler, öğle arasına çıktıklarında görmesin, duymasın, izlemesin diye türlü bahanelerle bina içine kilitlendiğini, okul bahçesine çıkmalarının bile engellendiğini, durumu acil olarak İl Milli Eğitim Müdürüne ve ilgili birimlere ilettiklerini bildirerek, “21. yüzyılda anti-demokratik yollarla öğrenci ve öğretmenlerin üzerine dinlenme saati olan öğle arasında kapı kilitlemek bahçeye çıkmalarını dahi engellemek açıkça hukuka, anayasaya aykırıdır” dedi.
Tuba Üreyen, olayı adli makamlara taşıdıklarını açıkladı.
“İNSAN HAKLARINA DA AYKIRI”
Eğitim-İş Genel Sekreteri Seher Ergin ise “Bu utanç verici uygulama, sadece anayasal haklara değil, en temel insan haklarına da aykırıdır. Öğrenciler, kendi gelecekleri adına söylenen sözleri duymasınlar diye dört duvar arasına hapsedilmiş, okulun kapıları kilitlenmiştir. Bu bir güvenlik uygulaması değil, açıkça bir baskı rejiminin yansımasıdır. Ne yazık ki bazı eğitim yöneticileri okulları bilgi yuvası değil, kendi otoritelerinin kaleleri olarak görmektedir” diye konuştu.
Seher Ergin, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Bugün burada, Özejder Sosyal Bilimler Lisesi önünde toplanmamızın nedeni yalnızca bir okulda yaşanan münferit bir olay değildir. Eğitimin her alanına sirayet eden baskıcı, keyfi ve antidemokratik uygulamalara karşı ortak bir duruş sergilemek üzere bir araya geldik.
Geçtiğimiz hafta 15 Temmuz Şehitleri Fen Lisesi önünde gerçekleştirdiğimiz basın açıklamasında, proje okullarına yapılan liyakatsiz öğretmen atamalarını protesto etmiş; bu sürecin şeffaflıktan uzak, kayırmacı ve eğitimin niteliğini hiçe sayan bir anlayışla yürütüldüğünü kamuoyuyla paylaşmıştık.
“SİYASİ İKTİDARIN KENDİ MEMURUNU YARATMA PROJESİ”
Devlet memurluğu, siyasi iktidara göre değil; anayasa ve yasalara göre görev yapma sorumluluğudur. Bugün proje okulları aracılığıyla yapılan şey, bu güvenceyi ortadan kaldırmak, öğretmenleri itaate zorlamaktır.
Eğitim-İş olarak bir kez daha altını çiziyoruz: “Proje okulu” adı altında yürütülen bu uygulama, bir okul geliştirme projesi değil; siyasi iktidarın kendi memurunu, kendi neslini ve kendi toplumunu yaratma projesidir.
Köklü okulların emekle, alın teriyle, yılların birikimiyle yetiştirdiği öğretmenler bir bir tasfiye ediliyor. Bu sadece bir personel değişimi değil; bir hafızanın, bir kültürün, birikimin ve Cumhuriyet’in eğitim anlayışının sistemli biçimde tasfiyesidir.
Liyakatsizliği teşvik ederek biat eden kadrolar yaratmak, düşünmeyen nesiller yetiştirerek sorgulama kültürünü ortadan kaldırmak, Cumhuriyet'in temelini oluşturan laik, bilimsel ve kamusal eğitimi çökertmek asıl hedeftir.
“EŞİT VE ADİL ATAMA SİSTEMİ İSTİYORUZ”
Bizler Eğitim-İş olarak;
-Tüm öğretmenler için eşit ve adil atama sistemi istiyoruz!
-Tüm öğrenciler için eşit ve nitelikli eğitim hakkı istiyoruz!
-Öğretmenlerin sürgünle terbiye edilmediği, eğitimde liyakat ve hukuk ilkesinin esas alındığı bir sistem istiyoruz!
Bu adaletsizliğe karşı yalnız biz değil, ülkenin dört bir yanındaki birçok köklü okulda, öğrenciler ve mezunlar, yıllarını eğitime vermiş öğretmenlerine sahip çıkmak için eylemler başlatmış; gençlerimiz, kendilerine ışık tutan öğretmenlerinin yanında durarak yalnızca bir hak ihlaline değil; Cumhuriyet’in eğitim anlayışına da sahip çıktıklarını haykırmıştır.
Ancak ne yazık ki buradaki açıklama esnasında karşılaştığımız manzara, eğitimdeki keyfiyetin yalnızca atama süreçleriyle sınırlı kalmadığını, yönetim anlayışına da kök saldığını açıkça ortaya koymuştur.
15 Temmuz Şehitleri Fen Lisesi’nde öğrencilerin okul bahçesinde serbestçe dolaşmaları dahi engellenmiş; yöneticiler, adeta kolluk kuvvetleri gibi bahçede nöbet tutarak öğrencilerin açıklamaya yaklaşmasını zorla engellemiştir. Gençler kendi okul alanlarında görünmez kılınmış, baskı altına alınmıştır.
Bir başka vahim tablo Özejder Sosyal Bilimler Lisesi’nde yaşanmıştır. Bu okulda idare, öğrencileri içeriden kilitleyerek adeta rehin almış; öğrencilerin basın açıklamamıza tanıklık etmesini engellemek adına okul binası bir tecrit alanına çevrilmiştir. Bu utanç verici uygulama, sadece anayasal haklara değil, en temel insan haklarına da aykırıdır. Öğrenciler, kendi gelecekleri adına söylenen sözleri duymasınlar diye dört duvar arasına hapsedilmiş, okulun kapıları kilitlenmiştir. Bu bir güvenlik uygulaması değil, açıkça bir baskı rejiminin yansımasıdır. Ne yazık ki bazı eğitim yöneticileri okulları bilgi yuvası değil, kendi otoritelerinin kaleleri olarak görmektedir.
“EĞİTİM, YÖNETİCİLERİN KİŞİSEL HIRSLARINA KURBAN EDİLEMEZ”
Unutulmamalıdır ki, okullar demokrasinin filizlendiği yerlerdir. Her öğrencinin fikrini duyma, tartışma ve toplumda olup bitenlere tanıklık etme hakkı vardır. Bu hak, yöneticilerin kişisel hırslarına kurban edilemez.
Okullarda öğrencilere demokrasiyi, hakları ve özgürlükleri anlatmakla yükümlü olan yöneticiler, bugün tam tersine, “otoriterlik nasıl işler?” sorusunun canlı birer cevabı haline gelmiştir. Bu tutum sadece yasalara değil, pedagojiye, eğitime ve insan onuruna da aykırıdır.
Eğitim-İş olarak, Özejder Sosyal Bilimler Lisesi’nde yaşanan bu skandala ilişkin suç duyurusunda bulunduğumuzu buradan bir kez daha ifade ediyoruz. Öğrencileri kendi okullarında hapis hayatı yaşamaya zorlayan bu anlayışa sessiz kalmamız mümkün değildir. Bu okul yöneticileri, kendilerini yasa koyucu, kolluk kuvveti ve mahkeme yerine koyarak yetkilerini aşmakla kalmamış, çocukların ruh sağlığına da zarar vermiştir.
Her seferinde olduğu gibi, biz bu hukuksuzluklara karşı sesimizi yükselttiğimizde, yandaş bir sendika hemen sahneye çıkmakta, bizi hedef alarak asıl niyetlerini ifşa etmektedir. Onlar bizim için artık bir turnusol kâğıdıdır. Nerede durduklarına bakarak, biz nerede durmamız gerektiğini daha iyi anlıyoruz.
“YILMADAN, SUSMADAN MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ”
Buradan kamuoyuna bir kez daha ilan ediyoruz:
Eğitimde baskıya, keyfiliğe, torpile ve karanlığa karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.
Kilitli kapılar ardında bırakılan öğrenciler için, susturulmak istenen öğretmenler için, gerçek bir eğitim ve aydınlık bir gelecek için yılmadan, susmadan mücadele etmeye devam edeceğiz.
Biliyoruz ki; eğitim, sadece dört duvar arasında verilen bir müfredattan ibaret değildir. Eğitim; sorgulamayı, eleştirmeyi, haksızlığa karşı durmayı da öğretmelidir. Ve bu ülkede, bu değerlere inanan on binlerce eğitimci var.
Ve unutulmasın:
Bu ülkede hâlâ vicdanlı öğretmenler, dimdik duran sendikalar ve susmayan gençler var!
İyi ki Eğitim-İş var.”