Akit Tv muhabiri Mehmet Özmen’in, bir cezaevinin idam sehpasını göstererek; “Örneğin Kemal Kılıçdaroğlu gibi bazı isimlerin de işte bu darağacında asılmasını, idam edilmesini bekliyor diye düşünüyorum" ifadesini kullanması hayra alamet değildir.
Toplumda yerel seçim öncesi bir kaos yaratmanın hesabı mıdır?
Bir toplumda idam sözcüklerinin sık konuşulur olması, gündeme gelmesi işlerin şirazesinden çıktığını gösterir.
Türkiye’nin 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında idam cezası vardı. Bu ülke, son derece üzücü insanlık adına utanç duyulacak idamlar gördü. Ancak, 1984 tarihi itibariyle bu ceza uygulanmadı, bir yönüyle askıya alındı. 2003 yılında AB’ye üyelik müzakereleri gereği, AİHS’in 6 ve 13 No’lu protokollerinin imzalanmasıyla idam cezası kaldırıldı ve 2005 tarihli son TCK ile artık kanunlarımızda yer almıyor.
İdamın kaldırıldığı dönem DSP-MHP-ANAP koalisyonudur. 9 Ağustos 2002 tarih ve 4771 sayılı yasayla “Savaş, yakın savaş ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilmez” kararıyla idam cezası kaldırılmıştır.
Bugün dünyada 58 ülkede halen idam cezası vardır. Çin, Hindistan, Endonezya ve ABD gibi ülkelerde idam cezası uygulanmaya devam ediyor. Bu da dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ına denk düşmektedir. Bu ülkelerin 35’inde idam cezası, savaş ve olağanüstü hal ile sınırlandırılmıştır. Yine bu ülkelerin 32’sinde en az 10 yıldan beri idam cezası infazı yoktur. Pek çok gelişmiş ülke dikkate alırsak ( Finlandiya 1826’da, Norveç 1875’te, Danimarka 1892’de, İsveç 1910’da, Hollanda 1850’de Portekiz 1867’de, Almanya 1949’da, Mussolini dönemi hariç İtalya 1890’da idam cezasını kaldırmış). Türkiye ise idam cezasını kaldırmakta geç bile kalmıştır. Araştırmalara göre idam cezasını en çok uygulayan ülkelerin; Çin, İran, Pakistan, Suudi Arabistan, ABD, Irak, Somali, Mısır, Endonezya, Çad olduğunu görüyoruz. Daha çok üçüncü dünya ülkeleri veya geri kalmış ülkelerde uygulanan bir ceza sistemidir. Amerika’nın ise bu kuralın dışında olduğu düşünülebilir. Ancak Amerikan demokrasisinin de kendine özgü olduğu göz ardı edilmemelidir.
İdam istemleri bazen can acıtıcı ve toplumsal tepkiye konu olan haklı reflekslerle talep ediliyor olabilir, öldürelim gitsin gibi kestirme yollara başvuruluyor olabilir. Ne var ki insan hakları tepkisel hareketlerle sağlanamayacak kadar derin meseledir.
Dünyada olan onca idam söz konusu suçlarda bir iyileştirme sağlayamamış. Asıl önemlisi idam caydırıcı değildir. İdam çözüm olsaydı, o ülkelerde benzeri suçlar bir daha işlenmezdi. Ayrıca idamla birlikte aileler de ızdırap çekiyor, cezalandırılıyor. Oysa suçun şahsiliği esastır.
Uygar insanlığın idama karşı oluşunun ana teması; İdam bir cinayettir. Hem de devlet eliyle işlenmiş bir cinayet. Devlet kin güdemez, bilinçli olarak da cinayet işleyemez. İdamda hata yapıldığında geriye dönüşü yoktur. Yakın tarihimizde en iz bırakan idamlardan örneğin Menderes ve arkadaşları ile Deniz Gezmiş ve arkadaşları üçe üç şeklinde öç alır gibi denk getirilmiş. Kamu vicdanını kanatmıştır. Sonuç olarak ta günümüzde her iki idam olayında da, idam edilenlere anıt mezarlar yapılarak heykelleri dikilmiştir. Görülüyor ki idam tamiri mümkün olmayan bir cinayettir. Uygar insanlığın dışında bir olaydır.
12 Eylül generallerince “Asmayalım da besleyelim mi?...Bir sağdan bir soldan astık” gibi bir garabetin devamı olarak, çocuk yaşta bir mahkumun yaşının büyütülerek zoraki asılması, uygar dünyaya asla anlatamayacağımız utanç belgesidir.
Son seçimlerde 15 milyon oy almış ana muhalefet lideri Sayın Kılıçdaroğlu’na idam istemleri aymazlığı ise, ülkede bir kaos yaratarak toplumu birbirine düşürme sevdasıdır. Bu durum hukuk ve insanlık çizgilerini aşmıştır.
6 Eylül 1958’de Adnan Menderes Başbakan iken, rahmetli İsmet İnönü’ye “İdam sehpalarında can verenlerden ders al” gibi sözler sarfediyor. İnönü ise “İdam sehpaları bir defa kurulmaya görsün, nasıl işleyeceği belli olmaz” diyor. Kaderin cilvesine bakın ki; Menederes ve arkadaşları idamla yargılanırken, eşi Berrin Menderes İnönü’ye giderek idamların durdurulması yönünde yardım istiyor. İnönü de Orgenaral Cemal Gürsel’e bir mektup yazarak idamların durdurulmasını talep ediyor. Ancak İnönü’nün bu çabaları, yaklaşık 15 kişiyi bulacak idamla infazı, sadece üç kişiye kadar düşürmeye yetebiliyor.
Ülkenin beka sorunlarını tartıştığımız şu günlerde, nereden çıktı idam söylemleri? Bunlar hayra alamet söylemler değildir. Herkes ağzından çıkan sözün ağırlığını önce bir kuyumcu terazisinde tartmalı, öyle piyasaya sürmeli. İlk defa seçim yapmıyoruz sonuçta.