“NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE”

Abone Ol

“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”

Türk; Yavuz Sultan Selim'e göre, eşek idi… Türk; Koçi Beye göre, mezhepsiz ecnebiydi…

Türk; Naima'ya göre, azgındı, çirkindi, kabaydı, cahildi…

Türk; Nef-i'ye göre, Allah'ın irfan pınarını yasakladığıydı…Türk; Baki'ye göre, kabaydı…Türk; Sadrazam Kuyucu Murat'a göre, başı vurulması gerekendi…

Türk; Taşlıcalı Yahya'ya göre, soyu kuruyasıca idi…

Türk; Vahdettin'e göre, dini, soyu sopu, yurdu belirsiz, cahiller sürüsüydü…

Siniriniz bozulmasın, daha fazla devam etmeyeyim!

Osmanlı…– Ermenilere, “Millet-i Sadıka”…– Araplara, “Kavm-i Necip”..

Rumlara, “Romalı” anlamına gelen “Romeos” derken Türkler'i böyle aşağıladı.

Peki, Türk kendini nasıl görüyordu?

TÜRK'ÜN HALİ

“İlk ders beni şaşırtmıştı. Bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi de Anadolu köylüleriydi. Biz Anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik. Halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler. Fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. Daha ilk sual cevaplarda anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı. ‘Biz hangi milletteniz' deyince her kafadan bir ses çıktı: ‘Biz Türk değil miyiz?' deyince de hemen, ‘Estağfurullah' diye karşılık verdiler. Türklüğü kabul etmiyorlardı.

Halbuki biz Türk'tük. Bu ordu Türk Ordusu'ydu. Türklük için savaşıyorduk.

Asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu Türk’lük olabilirdi.

Dininde, milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük, dersler ilerledikçe görüldü ki, devletin şeklini, devletin adını, padişahın ismini, devletin merkezini, başkumandanını ve onun vekilini de bilmemektedir.

Hele iş, vatan bahsine dönünce büsbütün karıştı. Kısacası, vatanımızın neresi olduğunu bilen yoktu. Yahut da bütün bilgiler, belirsiz, köksüz, şekilsiz ve yanlıştı…”

Şevket Süreyya Aydemir (1897-1976), hayat öyküsünü yazdığı “Suyu Arayan Adam” kitabında böyle anlattı Türkleri…

VATANDAŞLIK BAYRAMI

Falih Rıfkı Atay (1894-1971), “Batış Yılları” adlı eserinde kendi kuşağını Osmanlı'nın son çocukları olarak tanımladı: “Kendime ilk defa ne zaman ‘Türk' dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda ‘Türk', kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden ve Osmanlı idik. İlmihallerde baş dersimiz ‘din ile milliyetin bir olduğunu' öğrenmekti. ‘Vatan' sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal'i okuduğum günlerde kitapta gördüm.

Kulağımla ancak Meşrutiyet'te duydum.

Biz padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa' diye bağırırdık…” Buraya kadar yazdıklarımın kuşkusuz amacı var:

Mustafa Kemal de, Osmanlı'nın son kuşağındandı. Türk'ün, Osmanlı iktidarı tarafından nasıl aşağılandığını yaşadı. Osmanlı münevverlerinin Babıali'de “Türk” sözünü Arap aksanıyla ifade ederek “Terk” diye yazdıklarını unutmadı. (“Terk” sözcüğünün çoğulu Arapçada “Etrâk” demekti; ve Türklere, “İdrâki bi-idrak” -anlayışsız Türkler- diyorlardı!)

Oysa…Türk; Atatürk'e göre, yıldırımdı, kasırgaydı, dünyayı aydınlatan güneşti.

Bu sebeple…91 yıl önce…Tarih: 23 Mayıs 1928. TBMM, 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nu kabul etti. Böylece…Asırlardır hor görülen Türk, yurttaşlık payesiyle onurlandırıldı. Osmanlı ile Cumhuriyet farkı buydu…

“Türk”, Osmanlı'da olduğu gibi aşağılanan-horlanan değildi. Zamanın ruhu değişmişti.

Kaynak ; Nuri Baba= Amele-i Teali Cemiyetinin son üyelerindenim...

Kelaynak sınıfındanım..Mustafa Kemal'in fanatik askerlerindenim..

Türk’lük maalesef yıllardır hor görülmüş, aşağılanmış cahil bir ulus olarak bütün dünyaya böyle servis edilmişti. Atatürk, “Bana, insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkalâdelik, Türk olarak dünyaya gelmemdir.” diyerek Türk’lüğü yücelten ilk Türk olmuştur. Ben de bir tarih öğretmeni olarak yıllardır ruhumu inciten bu aptalca görüşlere şöyle isyan etmiştim.

Şu çılgın Türk’lere bir bakın neler yapmışlar?

Koca Asya’ya sığmayıp kıtalara taşmışlar,

Göktürkler, Hunlar, Selçuk’lular ve Osman’lılarla,

Uluslara baş eğdirip nizam-ı âlemi hakim kılmışlar…(Mehmet Özata)

7 Eylül 2022