NARİN

Abone Ol

Doksan altı hanelik bir köyde küçücük bir kız kayboluyor, kayboluşu ile bağlantılı olduğundan şüphe edilen aile yakınları gözaltına alınıp sorgulanıyor ancak çocuk on dokuz gün bulunamıyor! Neden bulunamıyor? Bir ihmal mi var, bulunmasını istemeyen gizli bir anlaşma mı var çevrede ve akrabalar arasında?

  Sekiz yaşındaki Narin kızımızın cesedi on dokuz günlük arama sonucunda bir çuval içinde dere yatağında bulundu. Bulunduğu güne kadar bu çocuk sağ veya ölü olarak nerede saklandı? Sekiz yaşındaki bir çocuğun, hayatın henüz ilk yıllarını yaşayan bir çocuğun yaşamı hangi nedenlerle ve hangi vicdansızlıkla elinden alınır? Alınabilir mi? Bu ve benzer cinayetler İstanbul Sözleşmesinden bir imza ile çıkılmasaydı yaşanabilir miydi? Cinayetle ilgili 23 kişi gözaltına alındı, soruşturma devam ediyor. Narin ile birlikte 3 kız çocuğunun da şüpheli bir şekilde öldüğü basına yansıdı.

Narin aslında bu tarihte ölmedi, tüm Narin kızlar ENSAR vakfında 45 çocuğa tecavüz edildiğinde, olayın üstüne gidileceğine  “Bir kereden bir şey olmaz.” fetvası verildiğinde öldü. Kızlarımızın yaşamı bir bakanın hem de adalet dağıtması beklenen bir bakanın “Küçüğün rızası var” dediğinde söndü. Ve cinsel saldırılar cesaret buldu, yaygınlaştı. O günlerde olaylar ciddi olarak soruşturulup caydırıcı cezalar ve diğer önlemler alınsaydı Narinler kaybolmayacak ve dere yatağına gömülmeyecekti. Bundan sonra araştırma ve inceleme ciddiyetle yapılmalı ve fail veya faillerin cinayete kalkışması caydırılmalıdır. 

“Narin’in cinayeti, sadece vahşi bir katilin sorumlu olduğu bir eylem değildir, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının, devletin kutsal aile diye kadınları yok sayma politikasının sonucudur.” (Birgün, 11 Eylül 2024)

Narin’in cenazesi kaldırılırken de dikkat çekici görüntüler düştü kameraların önüne. Tabuta gelinlik sarılmıştı! Sekiz yaşındaki çocuk gelinlik giymeye değil okul önlüğü giymeyi hak eder ve doğru olan da budur. İlkokul öğrencisine gelinlik bir başka karanlık yanıdır ülkede yaşananların. Bu gelinlik simgesi kız çocuklarına biçilmiş rol müdür? Çocuk çocuktur ve gelişim evresi dikkatle izlenmelidir,  özellikle anne-baba açısından. Çocuk evlilikten önce toplumun bir bireyi olarak düşünülmelidir.

Cenazeye gelen kadınlardan birisinin “Yalan konuşmayın!” çıkışı yine oradaki bir erkek tarafından yumrukla susturuldu. Bu bizlere bir şeyler anlatmalı. Ortada bir giz var ve tüm köy bu gizi biliyor, bilerek susuyor. Konuşulmadıkça, konu yargıya dökülmedikçe ve adil bir yargılama olmadıkça, üzülerek yazıyorum ki başka Narin cinayetleri de göreceğiz. Ne yazık ki görünen gelecek bu!

Cinayet soruşturmasında Narin’in gittiği Kuran Kursundaki görevlilerin ve arkadaşlarının bilgisine başvurulmuş mudur?  Soruşturma yürütülürken kanıtların ortadan kaldırılabileceği düşünülmemiş midir?

Narin neye tanık olmuştu da yaşamına kastedilmişti? Yoksa bir cinsel saldırı kurbanı mı olmuştu?

Vekil Galip Ensarioğlu'nun, Narin'in ölümüyle ilgili SÖZCÜ TV'ye yaptığı "Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var çünkü aile, bizim dostlarımızdır" açıklaması sosyal medyayı çalkaladı.

Öyle sanıyorum ki Narin’in 19 gün bulunamamasının nedeni bu anlayıştır. Suçluyu kendine yakın buluyorsan aklayacak, koruyacak, kollayacaksın! Öncelikle de siyasal olarak aynı görüşteysen tamamen koruyacaksın! Yasalar? Yasaların uygulanması? Bu yapılmazsa, yargılama aksarsa, herkes yasayı bir engel olarak görür, suçluları yasaya karşın koruma çemberine alırsa durum ne olur?

Topluma ve bireye karşı işlenmiş suçlar görmezden gelinemez, suçlu korunamaz, yasalar her suçlu için uygulanmalıdır.

Yasanın haklılığı, uygulanabilirliği hukukçular arasında tartışılabilir, yeri gelir yasa değiştirilebilir, bu ayrı bir hukuk konusudur.

Narin cinayetinde en çarpıcı açıklama bir itirafçıdan geldi:

"Narin'in cesedini çuvala koyup dereye götürdüm, sonra eve gelip namaz kıldım."

İşte bu zihniyet, bu anlayıştır bizi ortaçağ karanlığında yaşatan, ortaçağ karanlığında boğmaya çalışan.

On yıllardır, hatta denebilir ki imparatorluk zamanından beri yalnızca aşar vergisi ve savaş zamanında devletin aklına gelen Anadolu insanı, cinci, hurafeci, üfürükçü, şeyh, şıh, tarikat, mele baskısı altında inim inim inletilmiştir. Son yıllarda bu kara çembere korucu ve özel orhonlar eklendi. Köylerden kadın, kız kaçırma, günlerce esir gibi bağlayıp bir odaya kapatma ve sonrasında öldürüp bir kenara bırakma vahşeti çok yaşandı. Basına yansıyan onlarca kadın, çocuk, hatta bebek (Müslime) bu karanlık ortamda boy vermiş gerici sapıkların hedefi olmuş, taciz tecavüz ve benzeri cinsel saldırılara maruz kalmış, çoğu cinayete kurban gitmiş.

Yukarıda tırnak içinde verilen bir tümce özetliyor ortaçağ karanlığından çıkması istenmeyen insanlarımızın nerelere yönlendirildiğini. İnsanlığa karşı olduğu sıralanan cinayet dahil bütün suçları işleyeceksin, ahlak düşünmeyeceksin, işlenen suçlara ortak olacaksın, olanlar karşısında ağzını dahi açmayacaksın, gidip namaz kılacaksın ve Tanrı seni affedecek! Bari hurafeciye koşup bir de tel örgülü kafeste yüzünü saklayarak günah çıkarsaydın! Olmuşken tam olurdu!

Narin cinayeti ne ilktir ne de son olacaktır.

Narin’in köyünde cami, namaz kılan cemaat, inancını yaşayan insanlar var ancak öyle görünüyor ki bu cinayeti bilip konuşmayanlar ahlaki çöküntü içindeler. Yoksa on dokuz gün nasıl konuşmazlar, neyi beklerler? Bu akrabaları, komşuları konuşturmayan güç nedir? Bu kadar çok insan korkudan mı yoksa başka nedenlerle mi konuşmuyor. Gözaltındaki 24 kişinin sorgulanması sonucunda öğrenilebilecek. Şimdiki durumda Narin’in amcası hem muhtar, hem caminin hocası, hem de siyasi bir partinin üyesi. Bu siyasi partinin iktidar partileriyle bağlantısı nedir ve cinayet neden gizlenmeye çalışılmıştır? Soru işaretleri o kadar çok ki!

Daha önce yaşanan Leyla, Eylül, Özgecan ölü bulunma zincirine bugün Narin eklendi. Bu cinayet zanlılarına yasalarla belirlenen cezalar tam olarak uygulansaydı, caydırıcılığı etkin olur, bir daha benzer cinayetlere yönelen zor çıkardı. Çıkmaz demek doğru olmaz ama hiç değilse yaygınlaşması önlenebilirdi.

Altı yaşında evlenebilir diye nutuk atma ve evlendirme; kızları daha bebek yaşlarda gelinliklerle, duvaklarla sarıp sarmalama onları bir yurttaş, bir kişilik, bir birey olarak görmemenin sonucudur.

  Ensest şöyle tanımlanıyor: Evlenmeleri törece ve yasaca yasaklamış olan, yakın kan bağı olanlar arasındaki cinsel ilişki.

Aile içinde görülen cinsel şiddet ve ensest olaylarının bu kadar yaygınlaşması ya cezasızlıktan ya da yeterince caydırıcı önlemler alınmadığından kaynaklanıyor. Kendi öz çocuğuna, kardeşine veya her hangi bir aile bireyine cinsel saldırı olaylarının yaygınlaşması verilmeye çalışılan ortaçağ karanlığının sonucudur. İnsanlarımızın karanlık bir dehlizde yaşamaya zorlanmasının sonucudur. Basından okuduğumuz kadınlarımız, kızlarımız ve bunların toplum içindeki yerleri hakkında ‘fetva’ nitelikli açıklamalar toplum sağlığı açısından son derece sakıncalıdır. Belli bir kesim bu sakıncayı görmeyip üstüne gitmese de sakıncalıdır.

“21 Ekim 2022 - İğrenç olay, İzmit Kuruçeşme Mahallesi'nde meydana geldi. 44 yaşındaki Murat D., kendi öz kızına cinsel istismarda bulundu.” (alıntı, internet)

Altı yaşındayken şeyhiyle evlendirilen ve cinsel saldırıya maruz bırakılan çocuk vakasında, Ekim 2023’te mahkeme, “baba Yusuf Ziya Gümüşel'e 20 yıl, kız çocuğunun evlendirildiği Kadir İstekli'ye 30 yıl, anne Fatıma Gümüşel’e ise 16 yıl 8 ay hapis cezasına” hükmetti. (alıntı, internet)

Belli ki bu caydırıcı önlemler yetmemiş aynı suçlar işlenmeye devam etmiş. Bunun anlamı daha caydırıcı cezalar ve eğitim verilmesi gerektiğidir.

Eğitimin hurafe anlayışıyla laiklikten, bilimsellikten, yaratıcı düşünceden koparılmak istendiği, buna yönelik müfredatlar hazırlandığı ortamda benzer cinayetler önlenebilir mi? Verilen gerici eğitim benzer cinayetleri önleyebilir mi? Tam tersine yükselen eleştirel yaklaşımlara ‘sus pus’ anlayışıyla bakmak daha da özendirici olacaktır. Özgür, düşünen, düşündüğünü sözle ifade eden ve yazan bireyler yetişemez. Biat kültüründen böyle atılımcılık, yaratıcılık beklenemez. Aksine birey yaratıcılığını yitirir, bilim aksar, çağdaş gelişme önlenir, ülke büyük zarar görür.

Sonuçta olan, olması mümkün görülen de budur.

Kendimize şunu soralım: Narinleri nasıl koruyacağız?

Yazıyı William Shakespeare’in bir sözüyle tamamlayalım.

“Utan, ey çağ!

Soylu insan yetiştirmez oldun!” (Face-Güneş Turalı sayfasından)

Biz bırakın soylu insanı okuyan yazan düşünen insan yetiştiremiyoruz.