Zamanın birinde Müslüman mezarlığının yanından geçenler, adamın birinin mezarlığa ölü bir köpeği gömdüğünü görürler ve hiç zaman geçirmeden durumu kadıya şikâyet ederler.
Kadı, hemen adamı çağırır ve niçin böyle yaptığını sorar.
Adam:
-“Efendim, köpek ölmeden önce bana böyle yapmam için vasiyet etmişti, ben de onu yerine getirdim.” der.
Kadı öfkelenir ve:
-“Sen bizim aklımızla alay mı ediyorsun, köpek nasıl konuşup da vasiyetini söyleyebilir?” diye çıkışır.
Adam:
-“Efendim, gerçeği söylüyorum. Ayrıca şehrin kadısına da 10.000 dirhem vermemi vasiyet etti.” diyerek kadının önüne para dolu bir kese bırakır.
Bunun üzerine kadı, kısa bir süre düşündükten sonra oturuma ara vererek içeriye girer; uzun bir sessizlikten sonra da yeniden yerine geçerek konuşmaya başlar:
-“Rahmetlinin ölümü bizleri de çok üzdü; Allah gani gani rahmet eylesin.”
Orada hazır bulunanlar, kadı efendinin değişen bu tutumuna hayret ederek sorgulayan gözlerle ona bakınca da;
-“Öyle alık alık bakıp durmayın. Ben içeri girip bu köpeğin geçmişini araştırdım ve çok mübarek bir hayvan olduğunu, hatta Ashab-ı Kehf köpeği Kıtmir’in soyundan geldiğini keşfettim.” diye açıklama getirir.
Tarihin ilk dönemlerinden beri, insanlar inançları işlerine geldikleri şekilde kullanmışlar; hatta dinî siyasi ya da maddi bir kazanç aracı haline getirerek dünyalık edinmenin yolunu bulmuşlardır. Muaviye’nin, Hz. Ali’nin ordusuna karşı savaşan askerlerinin mızraklarına Kuran-ı Kerim sayfalarını taktırıp hücum ettirmesi siyasi bir kazanç için dinin kullanılması değil midir? Ya da Ortaçağ Avrupa’sında istenmeyen kişilerin Aforoz edilerek toplum dışına itilmesi veya Endülüjans denilen “Günahtan Kurtulma Belgesi” satışı ile papazların banker olacak düzeyde zenginleşmeleri söylediklerimizi doğrulamaz mı? Almanya’da hareketli matbaa sistemini bularak kitap basmayı kolaylaştıran ve ucuzlatan Jan Gutenberg’in 1450’li yıllarda İstanbul’a gelip matbaa kurmak istemesi üzerine, o yıllarda el yazması kitap yazan 50 civarında hattatın “matbaa kurulursa biz aç kalırız” feryadına dayanamayan Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin “matbaanın kurulması caiz değildir” fetvası da ekonomik çıkarların dinî kararları etkilemesine örnek olmaz mı? Ki o matbaa ancak bu tarihten 277 yıl sonra kurulabilmiştir.
Günümüzde pek çok kimsenin durumu da aynen böyledir. Değer yargıları, duruşları, eğilimleri, sözleri ve hatta kararları kendi özel çıkarlarına göre şekillenir. Bunu yaparken de haramına ya da helalına pek dikkat etmez. Önemli olan, hizmetin kişisel çıkarlarına uygun olmasıdır. Bu arada da haram kazançlarına, yolsuzluk ve haksızlıklarına kutsallık yani “Hak” elbisesi giydirerek toplumu buna inandırmaya çalışır; çoğunlukla da başarılı olur. Ayrıca da tüm yaptıkları kendisi gibi çıkar ilişkili insanlar tarafından çılgınca alkışlanır. Yalanlar havada uçuştukça bunları alkışlayanlar daha da artarak devam eder. Çünkü çıkar ilişkileri bunu yapmasını emretmektedir. Ahlâk zaafa uğradıkça ne yazık ki dinsel yasaklar bile para etmez, hepsine de uygun bir kılıf bulunur. Böylece de her yer Müslüman mezarlığına dönüşmüş olur.
İnsanlar böyledir işte.
Bazıları "yalan" olur,
Bazıları "yılan".
Çok nadirdir şu yalan dünyada “adam” gibi kalan..! (Anonim)
“Adam gibi adam”, “insan gibi insan” olanlara kocaman bir selâm..!
DÜŞÜNEN SÖZLER:
•Herkes uğraşır durur, doğru insanı bulayım diye; ama kimse bakmaz aynaya, doğru insan mıyım diye. H. BEKTAŞ VELİ
•Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar. BRUNO
•Dininizi doğru öğreniniz, yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz. HZ. ÖMER
•Bir şeyin ticaretini yapan onu satar; sattığı ise artık kendisinin değildir. Dolayısıyla din ticareti yapanın dini yoktur. EL KİNDİ
•Bir adamın namazı, niyazı sizi aldatmasın. O adamın dirhem ve dinarla yani para ile olan ilişkisine bakın. HADİS-İ ŞERİF
•Din hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder. ALİYA İZZETBEGOVİÇ
•Herkesin din dersi “pekiyi” de, bu kadar ahlâksızlık ve hırsızlık nereden çıktı? ÜSTÜN DÖKMEN