MEŞHUR İRAN’LI ŞAİR HAFIZ-ŞİRAZİ (1317 ?-1390)

Abone Ol

Altı yüzyıl boyunca Farsca konuşan okur yazar insanların ve bilginlerin evliyalar arasında gösterdikleri ve yerli yersiz ahiretten bahseden bu adam kimdir?

Eğer bu çağdaş ve büyük şairin keşfini görmezlikten gelirsek bu muammayı nasıl çözeriz?

Yahya Kemal Beyatlı üstadım, İstanbul Fenerbahçe parkı girişinde hayran olduğu meşhur İran’lı şair Hafız’ı mermer bir panoda şu muhteşem dörtlüğüyle bakın nasıl anıyor?

Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;

Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle,
Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış,
Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle…

Hafız, İran Şiraz’da 1317 ? tarihinde doğmuştur. Asıl adı Hace Şemseddin Muhammed'dir. Farsça'nın en büyük şairlerinden biridir. Hafız’ın eserlerini bir araya getiren divanı Türkçe’ye ilk defa Abdülbaki Gölpınarlı tarafından tercüme edilmiştir

İran’ lılara sorarsanız her evde mutlaka bulunması gereken 4 kitap vardır:

“Kur’an, Hafız’ın Divan’ı, Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ı ve Firdevsi’nin Şehnamesi”.

Fars dili edebiyatının ve dünya edebiyatının en büyük şairi olarak kabul edilen Hafız ise, İran’lıların kalbinde çok önemli bir yeri olan bir şairdir.

Bizde Mevlana ne ise İran’lılar için Hafız odur. İranlılar, buluşmalarda, dost meclislerinde, evlerde, pikniklerinde, kısaca bir araya geldikleri her yerde Hafız’ın gazellerini okurlarmış. . Olağanüstü dil inceliği, lirik anlatım yeteneği ile yazılmış Hafız’ın gazelleri insanlarda edebi duyguları harekete geçirmeye yetiyormuş.

Bugün sizlere kısaca Fars edebiyatının en büyük temsilcisi “Hafız’ın Divanı ve Hafız’da İrfan” adlı eserlerinden derlediğim hepsi de birer inci tanesi gibi güzel hikmet ve felsefe içeren sözlerini, gazellerini ve beyitlerini sunacağım.

Zahid! Beni ne vakte kadar çocuklar gibi cennetteki elmayla,

Bal ve süt nehirleriyle kandıracaksın? (Zahid : Ham sofu)

Aşk yolu son derece tehlikeli bir yoldur, bir emin yere varamazsan eyvahlar olsun.

Musikiden şaraptan bahset, zamanın sırrına ait münakaşaya pek girme,

Çünkü bu muammayı kimse hikmetle, felsefeyle halledemedi, halledemez de…

Gönül bu sahrada pek çok çaba gösterdi, ama bu kurcalamadan en ufak bir şey bile elde edemedi. / Benim gönlümde binlerce güneş parladı ama sonunda bir zerrenin bile ne olduğunu anlayamadım.

Saki bana şarap sun! Gaip âlemin yazıcısı,

Esrar perdesinin ardından neler yazdı kimseye malum değil!

Hafız, varlığımız bir muammadan ibaret / Hakikati de efsun ve efsane…

Görünüşte Adem’in oğlu isem de, mana itibariyle kendi babamın bir şahidiyimdir.

Sana hem gönlüm, hem canım feda olsun/ Her ikisi de senin yoluna feda olsun,

Biri vardır, ondan başka biri yoktur, / O tekdir, Allah’tan başkası yoktur.

Gönül gözü açık olanlar için Allah / Her yerde ve her şeyde tecelli etmiştir…

Seyri Sülük, yani tasavvufun manevi yolcularına göre Allah onlara şöyle söylüyordu!

“BEN GİZLİ BİR HAZİNEYDİM, BİLİNMEK İSTEDİM, KENDİ CEMALİMİ HALKDA GÖRMEK İÇİN DE HALKI YARATTIM”

PİR-İ MUGAN = ASIL AŞKIN SAHİBİ, ULULUK MERTEBESİ, EREN, ERMİŞ.

Hallac-ı Mansur kadim sırları faş ettiği için asıldı. O Pir-i Mugan’ın ulaştığı merhaleye ulaşmıştı. O artık orada fani olmuştu ve kendini görmüyordu. Orada ne o, ne de Hallaç yoktu, sadece Allah vardı ve o kadim sırrın açıklanmaması gerekiyordu ama açıkladı ve Hakk’ın adaleti onu darağacına çekti.

Ne zaman şarkın filozofları Hafız’ı, Ömer Hayyam’ı, Şeyh Sadi’yi, Mevlana’yı ve Şems-i Tebrizi’yi ansam aklıma ilk gelen Hallac-ı Mansur ve Seyit Nesimi olur.

Hallac-ı Mansur dokuzuncu yüzyılda “Enel-Hak (Ben hakkın bir parçasıyım) dediği için asılarak öldürülmüştü.

Seyit Nesimi de aklımı ve bütün inançlarımı altüst eden şu muhteşem beyti yüzünden 1404 yılında Halep’de derisi yüzülerek öldürülmüştü.

Ben de sığar iki cihan, ben bu cihana sığmazam…
Gevher-i Lâ-mekân benem, kev-ü mekâna sığmazam…
(İki cihan içime sığmış, bense bu dünyaya sığmam. Mekân dışı, mekân üstü olma cevheri bende iken, yine de varlığa ve mekâna sığmam.)

Hallac-ı Mansur ve Seyit Nesimi için yazdığım şu ağıt dörtlüğümle bu iki güzel insanı sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum.

Ne zaman Nesimi aklıma gelse,

Yüzülmüş tenine deri olurum,

Hallaç gibi çıkıp Enel-Hak dese,

Aklımı şaşırıp deli olurum. (Mehmet Özata)

24 Ağustos 2022