Merak Etmek…(2)

Abone Ol

Sizleri 1965’li yıllara götüreceğim demiştim…

Yani “1960 Askeri Darbesi” sonrası yıllara.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız ve eski başbakanlardan rahmetli Süleyman Demirel’in ilk yıllarına…

İhtilal sonucu idam edilen eski başbakan rahmetli Adnan Menderes’in Devlet Su İşleri eski genel müdürü olan Demirel, ABD’den döner dönmez siyasete soyunmuştu.

Demirel, aynı zamanda ABD menşeyli Morrison Firması’nın Türkiye Temsilcisiydi.

Aynı zamanda Mason’du…

Ama ölene kadar “Ne Mason’um” dedi, ne de inkâr etti.

Adalet Partisi Genel Başkanı olarak seçimlere giren Demirel, kısa zamanda hükümeti kurdu ve işe başladı.

CHP Lideri İsmet İnönü…

Yani ana muhalefet partisinin genel başkanı…

Demirel, göreve hızlı başladı ama Türkiye’nin durumu da ortada.

Askeri yönetimden sivil idareye geçilmiş, kaynaklar kıt…

Başbakan İnönü, darbeden sonra Başbakanlık koltuğuna oturmuş ama ülkede hala sıkıntılar var.

1960’dan 1965 yılına kadar ülkede istikrar bir türlü sağlanamıyor.

Neticede 1965 Genel seçimleri sonucu Demirel Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan olarak ülkeyi yönetmeye başlıyor.

Ben o sıralarda hem Dış İşleri Bakanlığı, hem de Başbakanlık muhabiriyim.

Demirel’i destekleyen Son Havadis Gazetesi’nin muhabiri olarak her sabah Başbakanlığa gidiyorum tüm gazeteciler gibi…

Bizlere ayrılan küçük bir basın odasında gelişmeleri izliyoruz.

Özellikle de Başbakanlıkta yapılan olağan veya olağanüstü Bakanlar Kurulu toplantılarını…

O dönemde de medya bugün olduğu gibi ikiye bölünmüş, Demokrat Partisi’ni Zafer Gazetesi ve Son Havadis Gazetesi destekliyor. CHP’nin resmi organı Ulus ve diğer tüm gazeteler Demirel’e karşı sert ve yıkıcı yani CHP yanlısı yayınlar yapıyorlar.

Bakanlar Kurulu toplantıları bittiğinde Demirel ayaküstü basına bilgi veriyor o dönemde.

Basının önüne bizzat kendisi çıkıyor ve soruları yanıtlıyor.

Gerçi hükümet sözcüsü var ama Demirel her toplantı sonrası bizlerin sorularına muhakkak yanıt veriyor.

Bizler de sorularımızı sorup, Demirel’in verdiği yanıtları not alıp haberlerimizi yazmak üzere bürolarımıza koşuyoruz.

O sıralarda ulusal gazetelerimizden, oldukça yüksek trajlı Akşam Gazetesi’nin başbakanlık muhabiri, Demirel’e her toplantıdan sonra sadece “Efendim sizin için Mason diyorlar. Siz gerçekten Mason musunuz?” sorusunu soruyor.

Halkın o zamanlar ekonomik sıkıntısı bugünkü kadar olmasa da devam ediyor. Ülkemizde konuşlandırılmış Amerikan Üsleri var. Kuzey komşumuz Rusya fevkalade rahatsız. TBMM ‘de Türkiye İşçi Partisi ABD’ye veryansın ediyor.

Demirel ısrarla Türkiye’deki ABD üs sayısını açıklamıyor.

Halk ay sonunu getirmekte zorlanmasa da gidişattan hoşnut değil.

Demirel, her ne kadar “Dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz” dese de ekonomideki sıkıntılar bir türlü çözümlenemiyor.

Ama enflasyon bugünkü veya dünkü gibi yüksek değil.

Hele 1971’lerde yüzde 10’ların altına inmiş durumdaydı.

Demirel’e aynı gazete ve aynı gazetenin aynı muhabiri ve her Bakanlar Kurulu toplantısından sonra hep aynı “Size Mason diyorlar, ne yanıt vereceksiniz efendim?” sorusuna Demirel sonunda dayanamıyor:

“Bak gardaşım A… Aylardır aynı soruyu bıkmadan usanmadan soruyorsun. Sana bu emri veren büro şefi veya Ankara Temsilcisine benden selam söyle yeni bir soru bulsun. Sorduğun sorunun yanıtını kimse merak etmiyor.”

Dün sayın rahmetli Demirel neyse, bugün de sayın Erdoğan aynıdır denemez bu tablo karşısında.

Erdoğan hiçbir zaman muhalif gazetecilerin karşısına çıkmadı ve çıkmıyor. Ters ve işine gelmeyen sorulara yanıt vermemek için de rutin basın toplantılarını düzenlemiyor.

Çünkü Saray basını, yalaka medya ona yetiyor olmalı..

Sonuç olarak şu sonuca varılabilir.

Devletin gizli bilgileriyle ilgili sorulara cumhurbaşkanları ya da başbakanlar yanıt vermeyebilirler.

Ancak halkın bilmesi gereken, kamuya açık olması gereken bilgiler hariç.

Tabii burada gazetecilerin soru sorma hakkına sınır getirilmesi düşünülemez.

Çünkü gazeteci halkın merak ettiği konu ve sorunlar hakkında soru sormakla mükellef.

Demirel, şahsi-özel bir konu da olsa, ısrarla sorulan soruya yanıt vermeliydi.

Çünkü halk merak ediyordu.

Üstelik Masonluk gizli ve toplum nezdinde zararlı bir örgütlenme olarak da algılanmıyordu.

Oysa sayın Erdoğan’ın, halkın vergileriyle satın alınan veya alınacak her uçak ve tesis için sorulan sorulara açık ve net yanıtlar vermesi gerekirdi.

Halkın öğrenme, gazetecinin ise sorma hakkı önlenmemeli.

Nokta.