MEHMET AKİF’İ ANARKEN...

Abone Ol

Dincilerin “Gâvur Baytar”, laiklerin “Yobaz Akif” olarak adlandırdığı Mehmet Akif; her iki kesimin de en iyilerinden çok daha iyi bir Türk, çok daha iyi bir Müslüman, çok daha iyi bir din adamı, çok daha iyi bir yurtsever, çok daha çağdaş, çok daha aydın, çok daha iyi bir düşün adamıdır.
Olaylara at gözlüğüyle bakmak, kişilerin söylemlerini, orasından burasından çekiştirerek yargılamak, Ulus olarak en önemli özelliğimiz. Önyargılılık, fesatlık, bağnazlık, genlerimiz var.
Hiç kimse Mehmet Akif’i, pis emellerine alet edip, mezarında kemiklerini sızlatmasın. Hiç kimse Mehmet Akif’e küstahlık, saygısızlık yapmasın.
O Türk İslam Tarihinin en önemli kilometre taşlarından biridir.
… …
13 Mart, İstiklal Marşımızın kabulünün 95. yıl dönümü.
Bu anlamlı günde, Mehmet Akif’i daha iyi anlayabilmek için, onun verdiği hutbelerden birini paylaşmak istiyorum sizlerle.
Okuyun, sonra tekrar değerlendirin Mehmet Akif’i...
* * *
Şöyle diyor Mehmet Akif, hutbesinde;
“... Biz Müslümanlar -ki ben öyle görüyorum- Allah ile pek laubaliyiz! Zannediyoruz ki Cenabı Hak, oturduğumuz yerden isteyivermekle, hatırımız için ilahi kanunlarını değiştiriverir.
Zavallı bizler...
Çalışmadan, emek harcamadan, ‘amacına erişme hakkını’... böyle bir ümidi... kim veriyor sana?
Müslümanlık galiba! (Öyle ya, Müslümanlar, Allah’ın sevgili kullarıdır!)
Hani Müslümanlık bir uhuvvet (kardeşlik) husule getirecekti?... Hani nerede?...
Bugün Müslümanlar kadar müteferrik (dağınık), bugün Müslümanlar kadar müteşeddit (katılaşmış) bir başka toplum var mı?
Her tarafta Müslümanlık cehalet, Müslümanlar ise sefalet içinde mahvolup gidiyor...
Hani Müslümanlık bize, dünya için hayat-ı tayyibe (temiz ve yüksek bir yaşam düzeyi) va’d ediyordu. Niye vermedi?
İşte hep... hep bizim cehaletimiz yüzünden...
Müslümanların hepsi cahil; Arab’ı cahil, Türk’ü cahil, Kürt’ü cahil, Arnavut’u cahil, hepsi cahil...
Hepimiz igvaata (kışkırtmaya) kapılıyoruz.
Hani, müminler kardeş idi? O halde nedir Müslümanların bu hali?
350 milyon mu, 400 milyon mu, cihanda bu kadar Müslüman var; hepsi hirman (nasipsizlik, mahrumiyet, yoksulluk) içinde yaşıyorlar.
Neden?
Biz diyoruz ki; ‘Müslüman’ız, o halde Allah bize tevfik (üstünlük, başarı) vermelidir.’
Demek sen Müslümanlığınla, Allah’ı minnet altında bırakmak istiyorsun!
Ne kadar büyük bir cüret bu; ne büyük bir hamakat (ahmaklık) bu.
Dünya, dünya olalı; gafletin, cehaletin, körlüğün ve de sağırlığın bu mertebesini, ne görmüş, ne işitmiştir.
Ah biz alık Müslümanlar.
Nasıl olmuş da bu kadar azim bir kitle, kötürümler gibi, histen, hareketten mahrum kalmış(ız)?...
‘Kanaat’i, ‘tevekkül’ü, ‘sabır’ı,... hepsini... hepsini yanlış anladık.
Bize göre ‘sabır’, suret-i mutlakada ‘katlanmak’ demektir.
Neye katlanmak?
Her şeye... Daha doğrusu katlanılmayacak şeylere. Mesela zelil (aşağılık) olmaya, hakaret görmeye, dövülmeye, sövülmeye; özetle insanlık onurumuzu zedeleyecek musibetlerin hepsine.
Aman Yarabbi. Kur’an ne söylüyor, biz ne anlıyoruz.
‘Sabır’ katlanmak değil, göğüs germektir.
Neye göğüs germek?
Sonunda katlanılmayacak acılara katlanma ıstırabına mahkûm olmamak için; önceden her türlü şedaide (zorbalıklara), her türlü mezahime (sıkıntılara), mertçesine, insancasına göğüs germek.
Hele de ‘tevekkül’ (Allah’a bırakıp, kadere razı olma)...
‘Tevekkül’, hiç bizim anladığımız mahiyette mi?
Kur’an’ın gösterdiği, Hadis’in gösterdiği tevekkül, bütün esbaba sarıldıktan (tüm yolları denedikten) sonra olan tevekküldür.
Biz cehaletimiz yüzünden, dinimizi bu hale getirdik. Dinimiz de bizi bu hale getirdi.
İslam Dini, miskinlik (uyuşukluk) dini oldu...” (*)
* * *
İşte size, “Dünya üzerinde neden tek bir kalkınmış İslam ülkesi yok?...” sorusunun yanıtı.
M.Akif’in, bu hutbeyi, 1930’lu yıllarda verdiği ifade ediliyor.
Ne diyor ya da nelerden yakınıyor M.Akif?
“Müslümanların, dağınık ve katı toplum olmalarından, hâlâ sefalet ve cehalet içersinde olmalarından…”
Yıl 2016.
Biz nelerden yakınıyoruz?
“Müslümanların, her konuda Hıristiyan toplumlarının gerisinde kalmasından…”
Allah Müslümanlığı; “Müslümanlar, Hıristiyanların ya da diğer toplumların gerisinde kalsın, arkasında yürüsün…” diye yaratmadığına, yaratmayacağına göre; demek ki yanlış olan, yanlış yorumlanan, yanlış uygulana gelen bir şeyler var.
Demek ki bizler, İslamiyet’i ve kitabımız Kur’anı (hâlâ) yanlış yorumluyoruz…
İstiklal Marşımızın Ölümsüz Ozanı Mehmet Akif Ersoy da tüm dürüstlüğüyle, tüm içtenliğiyle bunu söylüyor, bunu dillendiriyor.
_____________________
(*) Kaynakça. Doç. Dr. Abdülkerim Abdulkadiroğlu, Nuran Abdulkadiroğlu “Mehmet Akif’in Kur’an-ı Kerim’i Tefsiri; Mev’ıza ve Hutbeleri” . Sayfa.117 vd.