*
Kitabı okuyunca çok etkilendim. Olay bir şairin hayatı değil sadece. Her mısraında, her harfinde yaşadığı kısacık hayatın acıları boldlanmış olarak yüreğinize kara bir taş gibi oturuyor.
Rahmetli bu acılarını hastane koğuşlarında kalem ve kâğıtla paylaşmış. O kalem ve kâğıt, kitap olmuş karşınızda duruyor. Şair, hastaneye kapanıp kalmanın verdiği ıstırabı ve çok sevdiği öğretmenliğe duyduğu derin tahassürü (hasreti) aynen size de yaşatıyor. Öleceğini bilen ama ümidini kaybetmeyen bir insanın titreyen yüreğinin üzgün atışları sizi alıp bir yerlere götürüyor.
Kolay değil, Mazlum Kenan, daha çok gençtir. Yaşamak istediği ve pek çok hayâlleri vardır. Okudukça ister istemez gözleriniz yaşarıyor.
*
1942 basımındaki -Başlangıç- yazısını tanınmış şairimiz ve o zamanın Mebusu İbrahim Alâeddin GÖVSA bakın nasıl yazmış:
“Bu küçük kitaptaki içli ve pürüzsüz şiirler, yirmi altı yaşında veremden damla damla sönmüş bir gencin eseridir.- Parçaları okudukça dildeki pürüzsüzlük, nazımdaki dürüstlük, nihayet derin elemlerin vuzuhla (berrak bir şekilde) duyuluşu ve tahlil edilişi hayretimi arttırıyordu.”
Gerçekten 26 yıllık kısacık hayatın son altı yılını ki dörtte birinden fazla eder, prevantoryum ve sanatoryumlarda (verem hastanelerinde) geçirmek, eğitimci, aydın bir genç için yakalandığı hastalıktan daha elem verici olsa gerek. Çünkü:
İlk tahsilini Çorum’da bitirdiği zaman yıl 1923’tür ve Mazlum Kenan 13 yaşındadır. Türkiye Cumhuriyeti o yıl ilan edilmiştir. Doğduğu günden beri ülke savaş içindedir. Mutlaka bu savaşlarda şehit olan dedesi, babası, amcası, dayısı vardır. Mutlaka nenesinin, anasının, halasının, teyzesinin o şehitler için döktüğü gözyaşlarını ve ağıtlarını duya duya büyümüştür. Ülkenin bütün acılarını yaşayarak ve hissederek büyümüştür. İlk tahsilini 13 yaşında bitirir ama çocuk değildir. Ruhu, zihni ve ideali büyüktür. Bu duygu ve görgü birikimi sayesindedir ki 1925 yılında Çorum’da yeni açılan “Mıntıka Ziraat Ameliyat Mektebine” girer. Bu dönem, babaları şehit olan her Türk Gencinin idealinin, ülkeye önemli bir hizmet yapmak olduğu bir dönemdir. Bu yüzden Mazlum Kenan durmaz, Ankara’ya gider ve 1927 de “Köy Mektebi Muallimliği” diplomasını alır. İki yıl muallimlik yapar. 1930’da hastalanır.
Ankara’ya tedaviye gönderilir. Lütfen dikkat edin, Ankara’da verem gibi ağır bir hastalığın pençesinde tedavi görmekte iken İstanbul’da ki “Gazi Muallim Mektebi” imtihanlarına çalışır ve mezun olur. 1932-1933 yılında (Zannı galibimce tekrar rahatsızlanırsa tedavi imkânı yakın olsun diye) İstanbul’da 14. İlk Mektep Muallimliğine tayin edilir. Ne yazık ki 1933’de yine hastalanır. Bir daha öğretmenliğine dönemez. 1934-1935-1936 yılları hastanelerde geçer.
*
Çorum’un Karakeçili mahallesinde doğmuş büyük ümit ve hayâllerle öğretmen olmak istemiş bu kocaman yürek, ne yazık ki takdir-i ilâhiden öte gidemiyor,13 Haziran 1936’da 26 yaşında hayata gözlerini yumuyor.
*
Asıl adı “ÖMER MAZLUM” iken, MAZLUM KENAN ismini kullanmak istiyor.
Anasından mazlum olarak doğan şairin kitabının adı ve kapağına koyduğu bir beyit her şeyi özetliyor. Baştan sona bütün şiirleri 7+7, 14’lüktür. Kapağından başlayıp içine doğru gidelim bakalım neler var?
Kitabın adı: ZAKKUM ÇİÇEKLERİ
“Iztıraptan doğdu şiirlerim acıdır,
Mısralarımda elem, ilhamın kırbacıdır…”
ÖZLEYİŞ
Bir özleyiş sayıklar her zaman dudaklarım
Nerde o sakin hayat, endişesiz bakışlar?..
Ufka dalan gözlerle annemi kucaklarım,
Nerde o tatlı günler, sevinçli haykırışlar?
HEYBELİDE GÜNLER
Bir martı olsam derim, beyaz tüylü bir martı,
Yanan göğsümü versem mavi serin sulara
Bir gün bırakıverip küçücük bir kabartı
O serinlikle dalsam, en sonsuz uykulara…
HEYBELİ ADADA GECELER
Bu sonsuz güzellikler ve bütün eşsizlikler,
Bana fısıldar ki: Hayat ne kadar iyi,
Yaşamak, ah yaşamak, unuturdum her şeyi,
Çözülseydi bahtımı saran güneşsizlikler…
SON SAATLER BÖYLEDİR
Göğsümüzden boşalan son bir nefes bizi de,
Bilinmeyen âleme kavuşturmuş olacak..
Boş gözlerde beliren hayatın son izi de,
Batan bir güneş gibi yavaş yavaş solacak …
BİR YILDIZ AKTI YİNE
Erimiş maden gibi parlayıp kıvranarak,
Tanrısal kandil gibi boş göklerde yanarak,
Böyle süzülüp akan kimlerin yıldızıdır?
Biliyorum ki bu hız, bir ölümün hızıdır..
O sonsuz boşluklara bir yıldız aktı yine
Ve sonsuz boşluklarda bir iz bıraktı yine,
Yine kimler bu gece gözlerini yumdular?
Boşalmış bir kadehte zaten son yudumdular…
Dedik ya 26 yıllık kısacak hayatının son altı yılını sanatoryumlarda geçirdi. Ciğerleri mi yoksa yüreği mi daha çok ızdırap çekti şu şiirini okuyunca siz karar verin.
ARTIK GEL ANNECİĞİM
Bir anne sevgisinin ruha dolan ışığı
Bir kız kardeş yüzünün mânâlı kırışığı
Bir babanın içinden kopan “Oğlum!” deyişi..
Bir bildik çehresinin sıcak gülümseyişi…
Bütün bunlar eksiktir kırılan hayatımda,
Kimsesizim, yalnızım böyle son saatimde…
Dizlerine koysam da başımı, ellerinle
Okşasan saçlarımı, sonsuz emellerinle.
Tâ ruhuma sokulan o ılık sözlerle sen,
“Ah yavrum!” desen anne, buğulu gözlerle sen.
Rüyalarımda bile sana doğru koşarak,
Rüyaların aldatan sevinciyle coşarak,
Gözlerimi yumuyor ışığı kovuyorum,
Bu rüya ümidini, içimde boğuyorum…
Bir “Anne!” diyen duysam kalbim paralanıyor,
En gizli bir yerimden ruhum yaralanıyor…
Dizlerine başımı ne zaman koyacağım?
Ben anne sevgisine ne zaman doyacağım?....
Dudaklarında hazin tebessümler taşıyan,
Yıllardır benden ayrı, benden uzak yaşıyan
Anneciğim, sevgili ve melek anneciğim,
Artık yasımı dindir, gelerek anneciğim…
NOT 1: Bir dahaki yazımda 28 Ağustos 1984'de 36 yaşında kaybettiğimiz Çorum'un ilk romancılarından ŞÜKRÜ GÜMÜŞ'ü anlatacağım.
NOT 2: Sayfa 33'de Elimde Değil şiirinin 2. kıta 1. satır 'bir teviye' değil 'biteviye' olması gerekir.