Manayı okumak

Abone Ol

I

Sözlüklere baktığımızda eşanlamlı kelimeler vardır. Anlam-mana, düş-rüya, hikâye-öykü gibi.

Düş ve rüyaya bir denememde değinmiştim. “Düş kurmak” deriz, yani bilincin açık olduğu bir anda akıl ile elbette bilinçaltının da etkisi vardır, kurulan bir şeydir düş. Rüya ise uyurken yani salt bilinçaltının yazıp yönettiği bir görüntüdür. Bilim insanları rüyanın son birkaç saniyesini hatırladığımızı söylerler. Ben onların yalancısıyım.

II

“Her insanın bir hikâyesi vardır” deriz. Tıpkı “Hayatım roman” gibi. Öykü ise bambaşka bir boyuttur. Yaşanmışlıklardan hikâyelerden yani, düşlerden ve görülen rüyalardan yola çıkarak kurgulanan bu metin hem o hem de değildir aslında. Teşbih bu ya, yemek tarifine de benzer. Konacak malzemenin bir miktar-ı kâfisi vardır. Bir yemek programında İran mutfağı üzerine konuşan usta şöyle diyordu. “Baharatları öyle katacaksınız ki yemeğe, hangi baharat olduğu anlaşılmayacak.”

Malumunuz İran mutfağı baharat zenginidir.

Resim de öyle değil mi? Ressam o tabloda hangi obje ve figürlerin olacağını, nelerin önde nelerin de ikinci, üçüncü planda olacağını kurgulayan kişidir.

Ya heykel? Heykellerini nasıl yaptığını soranlara, heykelin aslında mermerin içinde saklı olduğunu, o saklı güzelliği fazlalıkları atarak ortaya çıkardığını söyler Michelangelo. Ustanın bu söyleminden yola çıkarak çiftlerin, birbirlerindeki potansiyeli ortaya çıkarabildikleri, birbirlerinin en ideal hâlini yaratabildikleri, bir düşünce geliştirerek buna “Michelangelo fenomeni” veya “Michelangelo etkisi” dediklerini okumak bu denemeyi kanatlandıracaktır.

“Ben heykeli yaratmıyorum, heykeller o taşın içinde zaten var. Ben sadece fazlalıkları atıyorum” ifadesinin temelinin bir kız çocuğunun hayal dünyasını zenginliğine dayandığı söylenir. “Bütün çocuklar sanatçıdır. Asıl problem büyüyünce de sanatçı kalabilmektir” der ya Picasso.

Michelangelo’nun evine her gün ev işleri için gelen hizmetçinin bir kızı varmış. Çocuk bütün gün heykeltraşın karşısına oturur ve onu seyredermiş.  Bir gün çocuk birden heyecanlanarak ustaya sorar, “Aha, o atın taşın içinde olduğunu nerden biliyordun?”

Öykü de hikâyedeki fazlalıkları atan değilse nedir ki?

Bir akşam tam radyo programı için stüdyoya girerken spiker arkadaş, “Abi hepimizin bildiği sözcüklerden bu şiirleri nasıl yazıyorsun?” diye sormuştu.

 III

Manayı okumak

Sanatın işi

Görülmeyeni çizmek değilse nedir

Katmanlarını

Dipnot okumanın önemle değeri

Kaynaktan kaynağa inmenin

Yordamı manayı okumanın

 IV

Yanlış adlandırdığımız / tanımladığımız kavramlarla doğru bilgi üreterek gerçekliği ifade edebilmemiz mümkün değildir.