MAKSAT TÜRKİYE’DE HALKIN KAFASINI KARIŞTIRMAK-1

Abone Ol

Bu başlığı okur okumaz neleri ihtiva ettiğini (içerdiğini) çoğunuz anladınız. Buna rağmen çoğununuz kafa karıştırıcıların oyuncağı olmaya devam ediyorsunuz. Çünkü kafa karıştırıcılar diğer bir ifade ile hainler, bölücüler, dürüstlere de kara çalıyorlar. Halk hakikaten şaşırıyor. İlk duyduğuna inanıyor. Artık inandığının peşinden gidiyor. …, ve kullanılıyor haberi yok! Asla öteki fikri kabul etmiyor. Hatta öteki fikre düşman oluyor.

Döndür döndürebilirsen. 

Bunun tersi kimdir affınıza sığınarak ifade ediyorum. Bunun tersi eğitimli, kariyerli, kimlikli, kişilikli, karakterli, kabiliyetli, kültürlü, kapasiteli kişilerdir. Bunlar hurra bir kişinin peşine gitmezler. Her konuşanı alkışlamazlar. Mutlaka karşı fikri de araştırırlar. Fikrisabitlik yapmazlar. Kazara yanlış bilgi edinmişlerse sözlerini geri alırlar. Özür dilerler.  Kimse bu zümrenin kafasını karıştıramaz     

-&-

Kafa karıştırıcı hainlerin bir şansı da, Türk Milletinin, 2000- 5000 yıldır çok geniş bir bölgeye yayılmasıdır. Bin yıllardır, yüzlerce halk ile aşiret ile kavim ile karışmışız, kaynaşmışız. Balkanlar’da koşulan şive, Karadeniz’de koşulan şive, Akdeniz’de koşulan şive, Kars’ta konuşulan şive, Güneydoğu Anadolu’da koşulan şive, Bağdat ve Şam bölgesinde koşulan şive, Kafkasya’da konuşulan şive, hepsi Türkçe. Birde hepsini bozmaya çalışan TDK var. Yerleşmiş, oturmuş, yerini bulmuş, anadilimiz olmuş, halk dilimiz olmuş, atasözlerimiz olmuş, deyimlerimiz olmuş, şarkılarımıza türkülerimize girmiş, bütün siyah beyaz filmlerimizin temel dili olmuş, tamamen Türkçeleşmiş, halkın tamamının anladığı, çoğu her bölgede kullanılan, mecazlarla zenginleşmiş olan, yıllarca mahzende dinlenen şarap gibi lezzet kazanmış olan, GÜPGÜZEL KELİMELERİMİZİ değiştirerek canlı, kanlı Türkçemizi berbat eden TDK var. Dil şarap gibidir eskidiği kadar lezzet kazanır. TDK “eski dil”  diyor çöpe atıyor. 5000 yıllık Türklerin 5000 yıllık dili olur. Bundan tabii ne var? Çöpe ata, ata, ata ile oğul aynı dili konuşamaz hâle getirildi. Bu da art niyetlilerin dil kültürümüzü bozma ve öldürme taktiğidir. Bu da bir kafa karıştırma oyunudur.

İşte Cumhuriyetin 100 cü yılı geldi. 10 ncu marşını, 50 nci yıl marşını, 75 nci yıl marşını ve İSTİKLAL MARŞINI mukayese edin. İleri mi gitmişiz geri mi? Şimdi 100 ncü yılı bekliyoruz. (-?-) İnşallah bir aranjman olmaz.

-&-

Osmanlı döneminde üç kıtaya yayılmış bir millet olarak, şahane dil zenginliğimiz vardı. Sosyolojik manâda Türkler üç kıtada her türlü halk ile kaynaşmıştı. Her türlü din ve mezhep ile kaynaşmıştı. Aynı şehirde kimse kavga etmeden, birbirinin dilini rahatça anlayarak, biri camiye, biri tekkeye, biri cem evine, biri kiliseye, biri havraya, biri şapele, biri manastıra, biri katedrale, …, gidiyordu.  Küçük büyük farklı farklı cemiyetler, aşiretler vardı. Ama kavga yoktu. Azda olsa çıkan kavgalarda veya cinayetlerde, devlet iki grubu da ters istikametlerde birbirinden uzakta ikamet ettirirdi. Ferdi (kişisel ) ölümlü kavgalarda kan davası sürdürülmesin diye katil esir pazarında satılır veya forsa olarak (kürek mahkûmu) çalıştırılırdı. Tanınmış kişiler, beyler, paşalar ağalar, (feodal dönemde- Beylikler döneminde) ya ölümle cezalandırılır ya da sürgün edilirdi.

Bu dönemde yani beylikler döneminde halk arasında din, dil ve ırk kavgası yok denecek kadar azdı. Kavgalar, büyük boyutta, olurdu. Yani iktidar kavgası vardı. Toprak kavgası vardı. Halk bölgesinde idareyi ele alana tâbi olurdu. Olmak zorunda idi. Başka şansı da yoktu.

Bu dönemlerde, halk olarak, cemiyet olarak, aşiret olarak, kabile olarak herkes alt kimliğini rahatça yaşıyordu. Anadilini de, baba dinini de, serbestçe kullanıyordu. Hepsinin ortak dili, devlet dili idi. Yani Türkçe idi. Herkes Türkçeyi kendi şivesinde konuşuyor ve herkes birbiri ile çok rahat anlaşabiliyordu.

(Şimdi TDK nun uydurdukların hiç kimse anlamıyor! Bu da ayrı bir mevzu.!!!...(?)

-&-

Selçuklu döneminde herkes yine kendi anadilini, dinini, mezhebini yaşadı. Genel dil yine devlet dili olan Türkçe idi. Osmanlı döneminde de herkes huzur içinde kendi mabedine gitti. İbadetini yaptı. Kendi anadilini muhafaza ederek ortak devlet dilini Türkçeyi kullanıyordu.  Alt kimliği ne olursa olsun, herkesin siyasi yani resmi kimliği OSMANLI idi. Yani Anadolu’da yaşayan halk da Osmanlı idi. Balkanlar’da yaşayanda, Arabistan’da yaşayanda Osmanlı idi. Mesela, Osmanlı ordusu içinde, subay ve paşa olan Macar da vardı; Bulgar da, Arap da, Acem de, Kürt de, Çerkez de, Tatar da, Yörük de, Türkmen de,Ermeni de, Rum da …, vardı. Memuriyet camiasında da aynı böyle idi. Gayrimüslim sadrazamlar vardı. İç kavga, kardeş kavgası hiç olmadı.

Aynı gelenek küçük farklılıklarla, TÜRKİYE CUMHURİYETİ içinde de yaşandı. Halâ da yaşanıyor.

-&-

Maksadımın anlaşılması için, çok kısa ve kabaca tarihî geçmişimizi özetlemeye çalıştım. Yoksa bunun bir cümlelik cevabı vardı. Biz üç kıtada tek devlet olarak, 72 milletle kaynaşmış cismen büyük bir imparatorluktan geliyoruz.

“-Biz kozmopolit bir ülkeyiz, devletiz, milletiz.-“ demem yeterli.  Son iki asır içinde, Osmanlının zayıflaması ve akabinde yıkılması ve arkasından Türkiye Cumhuriyetinin kurulması iki büyük olay, düşmanlarımızı iştahlandırdı. Osmanlıyı pek çok hatalarından dolayı(?) Mondros ve  Sevr ile yıkmayı başardılar. Üç katıya yayılmış BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİ yok etmeyi başaramadılar. Maizisinde, bütün halklarına karşı samimiliği, serbestliği; devletlerarası ilişkilerde dürüstlüğü ve mertliği yüzünden Cenabı Allah TÜRK MİLLETİNİN (TÜRK DEVLETİNİN) yok olmaması ve yeniden toparlanıp canlanması için istisnai bir karakter ve kabiliyet olan MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü seçti.  Türkiye öyle bir kötü vaziyette idi ki, … Ancak süper kabiliyet bir Mustafa Kemâl bu milleti tekrar ayaklandırabilirdi. Çünkü Osmanlıyı ve Türk Milletini ortadan kaldırmak isteyenler çok güçlü idi. Açıkça itiraf etmeliyiz ki, Osmanlı orta çağı yaşıyordu. Avrupa matbaa- dikiş makinesi- kule saatleri ve duvar saatleri yapıyordu. Bisikleti otomobili geliştirmiş tren ve tramvay yapıyordu. Kumaş dokuma tezgâhları yapıyordu. Teleskop ve mikroskop icat etmiş uzayı ve tabiatı araştırıyordu. Bizim ne yaptığımızı söylemeye gerek yok. Neyi yapmadığımızı, nelerden haberimiz olmadığını bilmek yeterli.  …! ORTAM BÖYLE İDİ. ŞİMDİ GÜNÜMÜZE GELELİM.

(SÜRECEK)