Ülke son 18 yılda her alanda bir sorunlar yumağına dönüştürüldü. İnsan hakları, demokrasi, eğitim, sağlık, liyakatsiz kadrolaşma, yargı, medya, dış politika hangi alana el atsan dökülüyor, eline geliyor. Laiklik karşıtlığı ve yaşam biçimine saldırı, tüm olumsuzlukların temelini oluşturuyor. Sorunlardan çıkışın karşısında en büyük engel AKP’dir.
İktidarın İhvancı politikaları ve Emevi, Arap kültürünü bu halka din diye dayatması, bizi içerde ve dışarıda yalnız bırakmıştır. AKP’nin zaten daha önce Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara göre; “laikliğe karşı eylemlerin odağı” olmaktan sicili bozuktur.
Tek adam rejimine geçiş, laikliği ortadan kaldırmanın ve yaşam biçimine saldırının bir fırsatı olarak kullanılmakta. Yeni alınan bir karara göre Diyanet’in 81 ilde devlet teşviki ile yağmur duasına çıkıyor olması laikliğe meydan okumadır. Türkiye’de halk zaten köyde-kentte yağmur duasına çıkıyor. Halkın bu irade ve inancına zaten kimsenin karıştığı yok, fakat devlet veya bir kurumunun bunu teşvik etmesi açıktan laiklik karşıtı bir eylemdir.
İktidar son günlerde, ne ilgisi varsa, Covit 19 salgınını bahane ederek içki satan dükkanları kapatıyor, içki satışını yasaklıyor. Bu durum açıktan halkın yaşam biçimine saldırıdır. İnsanlar gerek duyuyorsa, evinde içki içmesinin önüne engeller konuyor. Başkasına zarar vermemek kaydıyla kimin ne içeceği, demokratik bir ülkede kimseyi ilgilendirmez.
İktidar her aşamada laikliğe karşı olayları körüklüyor. Gereksinim duyulanın ötesinde, binlerce imam hatip okulunun açılması, hiç bir demokratik ülkede olamayacak kadar ilahiyat fakültesinin açılması, bunların dışında kalanların ise “4+4+4 eğitim modeli” ile eğitimin dinselleştirilmesi, kız öğrenciden imam olmadığı halde, sayısız kız öğrencinin imam okullarına yönlendirilmesi toplumsal yararı olan olaylar değildir.
Bütün kötülüklüklerin özünde laiklik karşıtlığı vardır. İktidar yeter ki laiklik karşıtı olsun diye, liyakatı hiçe saymakta, yetersiz kadrolarla işleri yürütmeye çalışmaktadır. Tek adam yönetiminin İhvancı takıntısı ve laiklik karşıtı tutumu bizi Avrupa Birliğinden koparmıştır. Mısır, Suriye, Libya ve Filistin’de dinci örgütleri desteklemesi bizi uygar dünyadan dışlamıştır.
Anayasa’nın 2. Maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu, kuşkuya yer bırakmayacak kadar açıktır. 24. Maddede ise şöyle yazar: “Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla, her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
Uygar dünyada yerimizi almanın, saygın bir yer kazanmanın, ekonomiyi, demokrasiyi, iyileştirmenin yolu laiklikten ve insanların yaşam biçimine saygıdan geçiyor. Laikliğe karşı olmak Türkiye’ye karşı olmaktır. Huzura, güvene, istikrara karşı olmaktır. Laiklik Sayın Necdet Sezer’in deyimi ile “İnsan olmaktır” Laiklik, yediğimiz ekmek, içtiğimiz su, soluduğumuz hava kadar önemlidir. Laiklik uygar insanlığın olmazsa olmazıdır.