Bir Nuri Bilge Ceylan filmi…Ben hep severim filmlerini. Film estetiği açısından tartışılmaz…
Zaten filimin her karesi özenle çekilmiş fotoğraf tadında, yönetmen de arka plandan, coğrafyadan çok etkilenmiş.
Film içerisinde çekilen fotoğrafların ayrı bir anlamı var, üzerinde durup konuşabilceğimiz…
Nuri Bilge Ceylan’ın fotoğraf geçmişi, kendi fotoğraflarını filmde kullanması, biçim açısından hiç yadırgı durmuyor. Yöre coğrafyası ve insanı ile bir bağ kuruyorsunuz sanki. Biraz da soluk alıyorsunuz.
Oyuncular tartışılmaz , Tarz, Kış Uykusu, Ahlat Ağacı gibi coğrafyası geniş, mekan küçük bir kasaba ve bitmeyen diyaloglar üzerine kurgulanmış .
Filmi izlerken küçük bir yerleşim yerinde küçük bir okul ve küçük bir öğretmen odası…Diyaloglar hiç yabancı değil. Öğretmenler özellikle Anadolu’nun küçük kasabalarında görev yapmış arkadaşlar.
Ustalık burada olmalı, hayatın içindeki gerçekliği anlatabilme becerisi, izleyeni içinde yaşatması… Öğretmen olunca insan, konuşmalar çok tanıdık geliyor..
Her bir diyalog yaşayan gerçeklikler gibi, uzun uzun düşündürüyor insanı
Çok az ana karakter var, ancak yan karakterler de öyle, ancak her konuşma çok insanla çoğalıyor gibi.
Bir kuru ot veya binlerce kuru ot, hangisini düşünürseniz size kalmış veya kendinizi nasıl hissederseniz. Tek bir kuru ot musunuz yoksa kökleri birbirine bağlı olan aynı topraklarda yeşeren binlercesi gibi mi ?
Zorunlu hizmet için doğuya giden bir öğretmen veya binlerce öğretmenden birisi Samet öğretmen. Sıkışmış, üretimden kopuk, sanki mesleğin sonuna gelmiş gibi umut ışığı arayışı içerisinde, ancak bulması zor İstanbul’a dönmek umut ama orada onu bekleyen ışık bile yok yansıyacak.
Küçük bir gülümsemeye kocaman anlamlar yükleyebiliyor. Entelektüel birikimi bile onu rahatsız ediyor, ancak çaresizlik, umutsuzluk içinde böyle bir duyguyu oyuncu çok güzel anlatıyor.
Hepimiz yaşantımızda benzer duygular yaşamızdır, sanki hayat hep böyle gidecek, birisi gelip bizi ezecek, tıpkı kuru otlar gibi.
Ayrıca bir resim öğretmeni için üretememek sevgisiz kalmak kurumuş bir dere gibi olmak duygusu verir insana. Hayat damarları kopmuş gibi.
İdealist yönü yok olmuş, ortada kalmış gibi.
Nuray karakteri ise ideallerine tutunmuş öğretmenin örgütlü mücadelesine inanıyor, Samet öğretmenle yemek sahnesi ayrıca bir düzlem açıyor filme.
Samet mi köşeye sıkışıyor, Nuray mı kendini sorguluyor?
Kısacası Samet elini değdiği herseyi yıkıyor, kırıyor.
Okul müdürü, öğretmenler ve Sevim hayatın içinden çok tanıdık, bildik.
Filmden çıkınca yanınızda kim varsa konuları tek tek, tekrar tartışmak istiyorsunuz ,bir daha gidip tekrar diyaloglarla ilgili düşünme duygusu sarıyor kendinizi.
Merve Dizdar ve Deniz Celiloğlu her ikisi de ayrı ayrı alkış ve ödülü hak ediyor fazlasıyla.
Üç saat on yedi dakika süren filmin akıcı diyalogları yansıra oyuncuların performansı filmin değerine değer katıyor.
Ve Nuray karakteri ile engelli bir insanın derinliğini duygularını dünyada kapladığı sorguluyorsunuz.
Kısacası film hayatı sorguluyor içinde dostluk arkadaşlık, sıkışmışlık, terör , ideal , sevgi ve üzerine bastığımız her kuru ota dikkatli bakmamızı sağlıyor. Mutlaka görülmesi gereken bir Nuri Bilge Ceylan filmi.
(Bodrum)