Düş kurmak, saat kurmaya benzer desem, pilli saatlerle ve hatta artık cep telefonundan vaktini öğrenen kuşaklar için arkeolojik ve antropolojik bir buluntu göstermiş gibi olurum.
Bu arada Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanı vesilesiyle Ahmet Hamdi Tanpınar ustaya bir selâm göndermemiz gerekir.
"Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır…", “Ayar saniyenin peşinden koşmaktır.” "Bir umuttur zaman... Bir müphemdir zaman... İlerledikçe gerileyen... Hep yeniden başlayan... Etmezseniz saatlerinizi ayar... Sizin de hayatınız kayar..."
Şehir meydanlarındaki saat kulelerinin de saatleri kurmalı olup bu bir iştir.
Kurmalı saatimi babam hediye etmişti. Her akşam yatmadan önce son işim saatimi kurmaktı. Baş uçumdaki komodinin üzerinde dururdu saatim. Uyanınca veya annem uyandırınca ilk işim saate bakmaktı. Eğer vaktinde kurmazsam gecenin bir yarısı durur ve benim de ayarım şaşardı. Hele okula veya işe gitmek için zamana karşı yarıştığım günlerde.
Hayatın vaktini öğrenmek için ise düşlerimizi kurmamız gerekir. Bu arada güneş saati çıkıp geliyor belleğin gölgesinden. Evet, bazı düşler güneş enerjisiyle çalışır. Duyar gibiyim, “Gece boyu güneşsiz bir zamanda düş saati çalışır mı?” sorularını.
Hiç çalışmaz olur mu? Gün ışığında çalıştığından daha güzel çalışır hem de. Güneş, biz göremesek de vardır da ondan. Şehrin bir yarısı uykuda, bir yarısı uyanık vakitlerdir geceler. Kimileri uykunun koynunda rüyadan rüyaya salınırken uykusuzlar için düş kurma vaktidir. Rüya görmekle düş kurmanın ortak paydası, zaman ve mekân boyutunun aşılmasıdır.
Uyuyanları uyandırmak için sert uyarı yapılmamasının kökeninde beden uyurken ruhların gezintiye çıkması yatar. Usulca dürtüp sesleniriz uyuyana. Çünkü gezintideki ruhun bedene geri dönmesi için ona vakit vermek gerekir.
Güpegündüz dalmış düş kuranlara, “Hayrola, Karadeniz’de gemilerin mi battı?” veya “Midye çıkarıyorsun yine…” derler. O garip kim bilir hangi vakitte ve mekândadır. Sıçrayarak ve irkilerek boş gözlerle bakar size, yüzünde harf kırıkları vardır kırılan bir düşün. Sizin onu uyarmanızla kurulan düşün zembereği kırılmıştır.
Askere gittiğimde bir hafta bile olmadan saatimin zembereği kırıldı. O artık kolumda bitkisel hayatta bir saat vardı. Nasıl üzülmüştüm anlatamam. Bir gün sonra hiç saate bakmadığını fark ettim. Niyeydi acep? Sebebi ise gün gibi aşikârdı. Saate bakması gereken ben değildim de ondan. Saate bakması gerekenler takım komutanı asteğmenlerdi, nöbetçi subaylardı. Onlar saatlerine bakıyorlar, sabah ise “Koğuş kalk!” diye bağırarak bizleri uyandırıyorlar ya da eğitimde mola vermek için saatlerine bakıp düdük çalıyorlardı. Evet, benim saatimin kırılan zembereği askerlikteki eğitim sürecimi hiç etkilememişti. Bir aylık süre dolup yemin ettikten sonra ilk çarşı iznimde saatimin zembereğini yaptırmıştım ama…
Rüya görme ve düş kurma yanında bir de astral seyahat kavramı var. Uyanıkken, yani bilincimiz yerindeyken zaman ve mekân kavramı olmaksızın yapılan gezintiler. İnsanın beynini o mertebede kullanmada henüz yaygın bir başarısı olmasa da ve günümüz bazı bilim insanları arasında pek kabul görmese de böylesi boyut da var.
Astral seyahat için “iradi olarak fiziksel bedenden ayrılma” ifadesi Dr. Scott Rogo tarafından kullanılmaktadır. (İngilizcesi; Leaving The Body) İngiliz parapsikolog Celia Gren ise bu konuda bir ayrıntıyı vurgulayarak “fiziksel beden dışı deneyimler”den, kendiliğinden (iradedışı) oluşumlar için ekzomatik deneyim (İngilizcesi; escomatic experience) terimini önermiştir.
Meraklısı için ek: Halen ABD’de Monroe Enstitüsü adlı kuruluşta çalışmalarını sürdüren Robert Monroe bu konuda en çok araştırma yapan kişidir. Ayrıca Ege Meta Yayınlarından çıkan “Astral Seyahat Teknikleri” adlı kitaptan ayrıntılı bilgi edinmek mümkündür.