KÜLTÜREL ÇÜRÜMÜŞLÜK VE BİREYSEL YALNIZLIK

Abone Ol

Eskiden, üçüncü sayfa haberleri dediğimiz polisiye haberler, cinayetler,  kaçırmalar, hırsızlıklar, yolsuzluklar, tacizler, tecavüzler, intiharlar tek tük olurdu, gazetelerin üçüncü  sayfaları önemsenmez, çok okunmazdı. Adı üstünde üçüncü sayfa…

Artık bu haberler o kadar çoğaldı ki, haytamızın baş köşesine oturdu.

Üzülüyoruz ,moralimiz bozuluyor, yoruluyoruz umudumuzu kaybediyoruz…Haber olmaktan çıktı, hayatın kendisi olmaya başladı.

Değişeceğiz, dönüşeceğiz derken kültürel kodlarımız farklılaştı, duyarsızlaştık. Eskiden bir yolsuzluk haberi hükümetleri sarsardı. Şimdi geleceğimiz, umudumuz bebeklerimiz öldürülürken seyircikalır duruma geldik.

Kadınlarımız, genç kızlarımız cinayete kurban giderken, öldürenin canavarlaşan ruh halini,  öldürülenin nasıl bir kıyıma uğradığını ve toplumun neden bu hale geldiğini tartışmak yerine, “Ne işleri vardı kızların oralarda?” diye suçlu yerine suçsuz çocuklarımızı sorgular olduk.   

Çünkü, ülkemizin son yıllarda yaşadığı değişim ve dönüşüm, kültürel kodlarımızı değiştirdi.

Köklü bir tarihe ve zengin geleneklere sahip, çeşitli kültürel değerlerle bezeli  bu topraklar, ne yazık ki bir çürümüşlüğün etkisi altına girmekte. Kültür dediğimiz o büyük değerler bütünü, yüzyıllar boyunca toplumları bir arada tutan, kimliklerini oluşturan en güçlü özelliklerimizken, bugün, ne yazık ki, pek çok açıdan bu değerlerin yitirildiği ve unutulmaya yüz  tuttuğu bir dönemdeyiz.

Geleneksel kültürümüzde aile, komşu, akraba, dayanışma ve yardımlaşma gibi  değerler çok güçlü bir şekilde yer alırdı. Ancak günümüzde bireyselleşme, toplumsal yabancılaşma ve birbirimize olan güvenin zayıflaması ile bu değerlerin arka planda kaldığına tanık oluyoruz. Artık insan ilişkileri derinlikten yoksun, yüzeysel ve çoğu zaman maddiyat odaklı. Oysa bir zamanlar komşusu açken tok yatamayan bu toplum, şimdi yanı başındakine kayıtsız, onun acısını hissetmez hale geldi. Tacizciyi değil, orda o saatte ne işi var diyerek taciz edileni suçlar olduk.

 Sanat bir  toplumun kültürel zenginliğidir, toplumun kalitesi onun sanata verdiği değerle de ölçülür. Türk halk kültüründe sanatın, müziğin, dansın, edebiyatın özel bir yeri vardır. Ancak, kültürümüzün güzellikleri göz ardı edilmekte, modernleşme adı altında değersizleştirilmektedir. Bugün, popüler kültürün gölgesinde ezilen halk kültürü ve sanatı, yerini sıradanlaşmaya bırakmakta. Geleneksel sanatlar unutulmakta; halk müziği, halk dansları, halk hikayeleri görmezden gelinmekte. Bunların yerine, her şeyin hızla

tüketildiği, sanatı yalnızca bir “gösteri” olarak gören bir toplum yapısı inşa edilmektedir.

Dil, bir milletin en güçlü kültürel taşıyıcısıdır. Türkçe, köklü geçmişiyle, derinliğiyle ve anlatım gücüyle eşsiz bir dildir. Fakat bugünkü durumda, özellikle genç nesil arasında yabancı kelimelerin istilasına uğramış ve kısırlaşmış bir Türkçe kullanımı yaygınlaşıyor. Dilin yozlaşması, aslında kimliğimizin de bir nebze kaybolması demek. Oysa dil, bir toplumu geçmişine bağlayan, ona köklerini hatırlatan, kültürel belleğini diri tutan en büyük hazinelerden biridir.

Yine tüketim kültürü  geleneksel değerlerin ve dayanışma ruhunun zayıfladığı bu dönemde,  tüketim kültürü toplumun neredeyse her alanına sirayet etmiş durumda. Artık ürettikleriyle değil, tükettikleriyle tanımlanmakta rağbet görmektedir, durum, bireysel tatminlerin ön planda olduğu, toplumsal fayda bilincinin geride kaldığı bir yaşam biçimini beraberinde getirmektedir. İnsanlar, daha fazla tüketerek mutlu olabilecekleri algısıyla yönlendirilmekte; ancak bu sonsuz tüketim çılgınlığı, bireylerin içsel boşluklarını daha da derinleştirmekte.

Bu kültürel çürümüşlüğü aşmanın en önemli yolu,  toplumu yeniden eğitim ve gerçek sanatla donatmaktır.  Okullarda kültürel değerlerimize daha çok yer verilmeli, çocuklarımıza kendi kültürümüzün zenginliği anlatılmalıdır. Sanatın iyileştirici gücünden yararlanılmalı, toplumu  birleştirici projeler hayata geçirilmelidir. Geleneksel değerlere sahip çıkarak, kültürel bir bilinç oluşturulmalıdır.   Kültürel çürümüşlük, toplumsal duyarsızlık , toplumları yalnızlaştırır, kimliklerinden koparır, onları boşluğa iter. 

Güzel günlere inancını yitirmemiş aydın ,öğretmen sanatçı,  yazan çizen insanlara ve  gençlere çok ihtiyacımız var.